•3•

18 1 0
                                    

"Amirim. Henüz parmak izlerinden bir şey çıkmadı. Kapı, pencere hiçbir yer zorlanmamış ama bina eski pencereden girildiğini düşündüm. Otopsi sonuçları çıkınca daha rahat hareket edebiliriz. Etrafta mahalleyi görecek kamera vesaire yokmuş maalesef ama komşulardan biri bir ses duyup dışarı baktığında bir gölge gördüğünü iddia ediyor. Ertuğrul onu sorguluyor. Bir şey çıkarsa size haber veririz."
"Tamam Erkan çıkabilirsin."
Bade beni bıraktıktan sonra sıcak bir duş alıp hemen karakola geçtim. Etrafta hiç iz yoktu. İyi planlanmış bir cinayet olduğu gün gibi ortadaydı.
"Siz gelin biraz konuşalım." Dedim Yağmur'un emniyete çağırdığımız arkadaşlarından birine. Çocuk 22 bilemedin 23 yaşlarındaydı. Mavi gözleri fal taşı gibi açılmış arkadaşının ölümünü anlamlandırmaya çalışıyordu belli ki. Normal bir ölüm de değildi.
Korkak adımlarla beni sorgu odasının gri kapısına kadar takip etti. Soğuk odanın ortasındaki masaya karşılıklı oturduk.
"İsminiz.." önümde hazırlanmış dosyaya baktım. Birkaç kişisel ve pek detaylı olmayan bilgiler yazıyordu. "Ali."
"Evet komiserim." Biraz sakinleşmesi için yanımda getirdiğim su şişesini uzattım ve iç der gibi kafamı salladım.
Memnuniyetle aldığı şişeyi hızlıca midesine indirdi.
"Öncelikle yağmurdan bahset. Nasıl biriydi?Çevresindekilere karşı nasıldı? Okulda veya iş yerinde sevmeyenleri var mıydı?
"Komiserim Yağmur çok içine kapanıktı. Biliyorsunuzdur zaten ama ailesi yoktu. Çok araştırdı, kaldığı yetimhanelerin müdürlerine yalvardı ama onu yetimhaneye bırakan insanları bulamadı. Ondan sonra da tamamen kendini derslerine verdi. Ben onu liseden beri tanıyorum bir yerde artık abi kardeş gibi olduk." Gözleri dolmuştu. Ağlamamak için yukarıya doğru bakıp sustu. Bende sabırla kendini toparlamasını bekledim. Şu noktada herkes şüpheliydi sözlerine hemen inanacak değildim ama biraz yararlı bilgi verebilirdi.
"Okulda da çalıştığı barda da bildiğim kadarıyla onu sevmeyen veya sorun yaşadığı kimse yoktu."
"Anlıyorum. Ama çalıştığı bar pek de tekin bir yer değilmiş. Nasıl bu kadar eminsin."
"Öyle tabi ki ama genelde okuldan sonra 12 ye kadar çalışırdı, o saatlerde sakin insanlar olur barlarda komiserim."
"Ortamını biliyor musun? Gözüne takılan, Yağmur'u farklı şekillerde gözüne kestirmiş insanlar olamaz mı?"
"Olabilir.." dedi kafasını önüne eğerek "Ama ben görmedim." Ağzımdan alaycı bir "Hah." Çıktı farkında olmadan. Ali de kafasını kaldırıp iyice sulanmış gözlerini kırpıştırarak bana baktı.
"Ne zamandır tek taraflı bir aşkın içindesin Ali?"
"Komiserim.." hemen açıklamaya yeltendi ama elimde durdurdum. Bu çocuğu daha fazla sorgulamanın manası yoktu. O da bir barda çalışıyordu ve cinayet saatinde işte olduğu onaylanmıştı.
"Gidebilirsin." Dedim elimle kapıyı göstererek. "Ama şehirden ayrılma sana tekrar ihtiyacımız olabilir. Ayrıca aklına önemli olabileceğini düşündüğün bir şey gelirse, belki bir yüz bir sima Yağmur'un sana söylediği bir şey.. Bana ulaş ve sadece bana söyle." Bunları mırıldanırken kağıda aceleyle yazdığım numarayı kopartıp Ali'ye uzattım.
Kafasını eğip selam verdi ve kağıdı alıp sakince çıktı odadan.
Omuzlarımda ağır bir yük hissediyordum. 'Bulman gerek oğlum o katili.'
Kızın belki yalnızlığı belki ölüm şekli bilmiyorum, ama bir şey beni çok etkilemişti.
"Erkan şüpheli listesi çıkardım."
Ertuğrul'un sesiyle kafamı kaldırdım.
Fena çocuk değildi. Biraz toy denebilirdi ama inançlı ve atikti. Sadece sürekli savcılığa gitmek için bahane araması arada sinirime dokunuyordu.
"Kimler var?"
"Öncelikle komşu bir gölge gördüğünü düşünmüş ama kedi köpektir diyerek içeriye geri girmiş ordan bir şey çıkmadı. Apartmanı temizlemeye gelen bir kadın varmış Naime Akkaya. O belki bir şeylerden şüphelenmiştir. Bir de arkadaşlarından birinin söylediğine göre katil karşı komşusu. Kız çok kesin konuşuyor o yüzden onu daha göndermedim siz de sorgulayın. Karşı komşunun ismi Levent Özdağ . İsterseniz arama emri çıkartayım gidelim hemen evine."
Bu çocuğun aceleciliği bir gün başımıza iş açacaktı.
"Dur bakalım." Dedim iç çekerek. "Önce şu kızla bende konuşayım."
Yağmurun kız arkadaşı Yasemin'i bulunduğum sorgu odasına getirttim. Üzerindeki kıyafetler oldukça sergileyiciydi. Gözleri ağlamaktan olsa gerek şişmiş ve kızarmıştı. Kıvırcık, kabarık saçlarını omzunun arkasına atarak karşıma oturdu.
"Merhaba komiser bey." Dedi görüntüsünün aksine kendinden emin bir sesle.
Ben ise önümdeki not defterine bir şeyler karalıyordum.
"Merhaba Yasemin. Nerden tanışıyordunuz yağmurla?"
"Aynı bölümdeyiz. Bölümdeydik. Üniversitenin ilk yılında da yurtta oda arkadaşımdı."
"Anlıyorum."
Bana Ali'nin anlattığı şeyleri anlattı, ardından bende asıl merak ettiğim konuya geçtim.
"Sence kim yaptı Yasemin?" Dedim kafamı öne doğru eğerek.
"Levent piçi yaptı. Eminim. Burda beni sorgulayacağınıza gidip onu tutuklamanız gerekirdi."
"Kusura bakma ama kanıtsız kimseyi tutuklayamayız. Bu da bir sorgu değil bilgi alıyoruz." Cebimden sigara paketini çıkarıp bir tane dudağımın arasına sıkıştırırken paketi kıza uzattım.
"Neden Levent katil beni ikna edebilirsen tutuklarım."
Sigarasından bir nefes çekti ve tavana bakarak anlatmaya başladı.
"Aşağı yukarı üç ay önce taşındı o çocuk, çocuk da denmez ki koca adam. Yağmur'u dışarı davet etmeye bazen de evine girmeye çalıştı. Yağmur da hep reddetti. Bir gün ben yanındayken yine böyle bir olay yaşandı. Herif 'naza çekme' gibi bir şey demişti öyle hatırlıyorum."
"Puşt." Dedi tırnağını ıssırırken.
"Devam edin lütfen."
"Yağmur kibar kızdır. Zaten kimsesi yok o yüzden insanlara da bulaşmazdı kolay kolay ama sabrı taştı o gün yakasına yapıştı Levent'in. 'Ya siktir olur gidersin ya da seni kapıdan polisle aldırtırım.' Dedi. Keşke dediğini yapsaydı. Olabilecek tek şüpheli kişi o Yağmur'a zarar vermek isteyecek başka birinin olduğunu sanmıyorum. Biz sürekli birlikteydik hiç öyle birine rastlaşmadım."
Levent Özdağ.. defterime ismini karaladım.
"Ya Ali?" Dedim sigaramın külünü vurarak.
"O bahsetmedi bu Levent'ten."
"Yağmur ona söylemedi. Ali yağmura karşı boş değildi komiserim, bazen duygusal davranırdı. Levent'e bir şey yapıp kendini tehlikeye atmasını istemedi."
Enteresan dedim kendi kendime. Sonra da Yasemin'i yollayıp odama geçtim. Bu Levent'in evini aramak gerekiyordu. Anlaşılan kızın etrafında bdsm veya shibari gibi garip şeylerle ilgilenen birileri de yoktu.
"Hay anasını ya."
Ertuğrul'u arayıp Levent'i sorguya getirmesini istedim. Ardından adli tıpçı Deniz'i arayıp otopsi ne durumda diye sordum. Anlaşılan biraz daha beklemem gerekiyordu ama kızın tırnaklarında deri kalıntıları vardı. Levent'in DNA'sıyla karşılaştırabilirdik. Kesikleri sorduğumda 'Çok profesyonel bir iş Erkan.' Dedi ama asıl peklenmedik bir şey vardı. Biz cesedi bozmamak için oynamadığımızdan görememiştik. Yağmurun saçından oldukça büyük bir parça kesilmişti.
'Belki de koleksiyoncu bir manyak.' Diye geçirdim içimden ama daha önce elimize gelen davalarda öyle bir şey görmemiştik.
Kapı tıklarken önümdeki dosyalarını belli bir düzene göre sıraladım.
"Gir."
"Selam." Bade kapıda belirirken boğazımın aniden kuruduğunu hissettim. Normalde odanın dışında topuklu ayakkabı sesleri duyduğumda hep dikkat kesilir Bade mi acaba diye beklerdim. Bu sefer düşüncelerime fazla dalmıştım.
"Nasılsın?" Dedi bana doğru yaklaşırken. Üzerindeki mantosunu çıkarmadan sandalyeye oturdu. Fazla kalmayacağını anlayınca hayal kırıklığına uğradım.
"İyiyim, bir şüphelimiz var birazdan onu sor- "
"Davayı değil seni sordum." Dedi sitemle.
8 yıldır hemen hemen iş dışında hiç konuşmuyorduk. Sadece işte ve işle ilgili. Bunun sebebi de bendim. Ne zaman yüzünü görsem boğazımın düğümlendiği bir kadınla daha fazla iletişime girmek işimi kötü etkiler diye düşünüyordum. Hala öyle düşünüyorum gerçi. Ama aynı zamanda kendi haline bırakırsam geçer diye de düşünmüştüm. Lakin Bade'ye olan ilgim geçmiyordu. Her saat biraz daha görmek biraz daha konuşmak istiyordum. O ise hiçbir zaman çizgiyi aşmazdı. İşini bilen soğukkanlı biriydi. Hayatımda gördüğüm en dominant kadındı.
Belki de çok uzun süredir birlikte çalıştığımızdan bana artık daha yakın davranıyordu. Kendime dikkat etmiyorum diye sitem eder ve arada yemek bile getirirdi.
Bunları bir ara yanlış yorumlayacak olsam da bana ikiz kardeşi Batu'yu hatırlattığımı söylediğinde düşüncem henüz filizlenemeden soldu. Harika. İkiz kardeşi. Mükemmel!
"İyiyim oldukça. Sen bu saatte burada ne yapıyorsun?"
"Duruşmam var ona giderken ceketini bırakmaya geldim. Ayrıca her seferinde çok şaşırmasan mı acaba bir kaç üst katında çalışıyorum malum. "
"Doğru." Dedim kafamı eğerek.
Sen nasılsın demediğime bozulmuş olacak ki çok ciddi bir suratla ceketi karşısındaki sandalyeye atıp ayağa kalktı.
"Kolay gelsin."
"Sağol." Dedim güçlükle yutkunarak. Bu kadını kızdırarak iyi mi yapıyordum kötü mü?
'İyi yapıyorsun Erkan iyi.' Yakınken kendimi tutamadığıma göre uzak olsak daha iyi olurdu.
Yerimden kalkarken dün arabasında unuttuğum ceketi elime alıp askıya astım. Üzerine parfümü sinmişti. Burnumu dayayıp koklamamak için kendimi zor tutarak odadan çıktım.

"..ne dersiniz savcı hanım?" Bade'nin iç çekişini duyduğum yöne doğru baktım. Hala gitmemişti. Anlaşılan Ertuğrul yine lafa tutmaya çalışıyordu. Uzaktan bakınca Ertuğrul Badenin yanında küçük kardeşi gibi kalıyordu. Yaştan değil ama görüntü olarak. Bade bizim çocuktan en az bir kafa boyu kadar uzundu. Tabi giydiği ayakkabılar sayesinde olsa gerek ama zaten uzun bir insandı. Yüzü,duruşu, sözcükleri, her yönden Ertuğrul'u eziyordu. Acaba yan yanayken bende mi böyle duruyordum?
"Ertuğrul Bey." Dedi buz gibi bir ifadeyle.
Bende orda sanki bir işim varmış gibi memur masasına yaklaşıp rastgele dosyaları karıştırmaya başladım.
'Erkan çocuk musun oğlum sen?' Kendi yaptığımdan utansam da 'Sikerler.' Diyerek dinlemeye başladım.
"Size daha önce kibar bir dille söyledim ama mesleki deformasyon olsa gerek anlamıyorsunuz." Alayla güldükten sonra kafasını eğerek Ertuğrul'a doğru yaklaştı. Bende refleks olarak bir adım onlara kaydım.
"Son kez söylüyorum. Seninle iş dışında bir ilişki istemiyorum. Çekil şimdi ayağımın altından." Bade bunları fısıltıyla söylemişti ama etkisi Ertuğrul'da da bende de büyük olmuştu. Hayretle gözlerim açıldı. Böyle bir yönü olduğunu hiç bilmiyordum. Anlaşılan zavallı meslektaşım da bilmiyordu. Kafasını mahcup bir şekilde eğerek yolundan çekildi. Bade de kendinden emin adımlarıyla sanki az önce hiçbir şey olmamış gibi ona selam veren bir polise gülümseyerek dışarı çıktı.
Sanki hiçbir şeye şahit olmamışım gibi Ertuğrul'un yanına gittim.
"Noldu?" Dedim elimi omzuna koyarak "Bir şey mi var?"
"Komiserim biraz haddimi aştım galiba ben ama o oros.."
"Ertuğrul." Dedim omzunu sıkıp susmasını sağlarken.
"Hayır hayırdır oğlum. Hadi iş başına."

***

İçimdeki sinir sanki lav gibi köpürüyordu. Aptal herif bana belki yüz elli kez yemek teklifi yapmıştı kibarca reddetmiştim. Emniyette ne zaman işim olsa yılışıklık yapıyordu, üstelik laftan da anlamıyordu. Sadece tek bir adam beni delirtmeye yetmişti!
"Hıyar, hayır diyoruz ulan. Hayır. Şeytan diyor yapıştır suratına bir tane yumruk kendine gelsin. Görsün kimle uğraşıyormuş."
Derin derin nefes alarak arabama bindim. Gereken evraklarımı alıp tekrar binaya doğru yürüdüm. Şu duruşmayı bir an önce bitirip gitmek istiyordum.
Daha bakmam gereken bir iki dava vardı. Öğleden sonra da başka bir mahkemeye girecektim. En iğrendiğim: tecavüz.

Duruşma olaysız geçti. Zaten suçu kabul etmekten başka şansı olmayan bir şüpheli vardı. Genç bir çocuk. Ama sanki 30 yıl yaşlanmıştı fazladan. Eroin veya başa bir toz kullanıyordu. Hemde belli ki çok uzun zamandır.
Masadaki kağıtları toplayıp cübbemi çıkarmadan başka bir mahkeme salonuna yöneldim. Bu seferki vaka bambaşkaydı. Annesini ve amcasını öldüren bir evlat vardı. Annesi babası öldükten sonra babasının küçük kardeşiyle zoraki olmayan bir ilişkiye girmişti. Buna şahit olan Mehmet de evlerinde bulunan tüfekle ikisini de vurmuştu. İşin bir başka garip tarafı da kendisinin gelip itiraf etmesiydi.
'Vicdan azabı işte.' Diye geçirdim içimden. Aynı zamanda da üzülüyordum henüz yaşı çok gençti. Ama şimdi hem cinayetten hemde ruhsatsız silah bulundurmaktan yargılanacaktı.
'Hayat çok acımasız gerçekten.'

"Kabul ediyorum hakimim. Ben yaptım." Dedi kendinden emin. Avukatı ise hayretle bakıyordu. Şu saatten sonra tek yapabileceği belki biraz indirim uygulatabilmekti.
"Pişmanım evet ama utandığım için yaptım. Kendimi vurmak istedim ama yapamadım. Onların yaptığı şey için ben neden utanıyorum dedim ve ikisini de hiç gözümü kırpmadan vurdum!"

"Ahh." Dedim sonunda odama gidince. Adliye oldukça büyüktü. Mahkeme salonundan odaya gelene kadar yoruluyordum. Bugünün ilk davaları kötüydü. İki gencin hapis yatması insanın yüreğini burkuyordu.
Odamdan çantamı alıp çıktım. Öğle yemeği saatiydi. Adliyede hemen hemen kimseyle bir sıkıntım yoktu ama oturup yemek yiyebileceğim samimi biri de yoktu.
'Hmm..' dedim içimden 'Erkan'ı samimi olarak sayabilir miyiz acaba?'
O her zaman bir adım yaklaşırsa iki adım uzaklaşan bir adamdı. Şaşırtıcı belki ama bunca yıldır hiç birlikte yemek yiyelim mi diye sormamıştım. O da sormamıştı.
'Neden olmasın ya, Allah Allah yemek sadece büyütülecek bir olay mı sanki?' Kendi kendime söylenerek odasına doğru indim. Yakınlaşmak istiyordum sonuçta kafa yapımızın uyuştuğunu biliyordum ama Erkan'ın buz kütlesi gibi duvarını aşamıyordum bir türlü. Neden arkadaş değilde bir tanıdık gibi kalma konusunda bu kadar ısrarcı olduğunu da bilmiyordum. Belki demiştim bir zamanlar belki bir şeyler hissediyordur. Ama aradan geçen sekiz yıldan sonra adam hala aynı davranınca bu düşünceleri çöpe atıyor insan.
Kapıyı çalıp cevap vermesini beklemeden içeri girdim.
Şaşkın görünüyordu.
"Hadi." Dedim aceleyle "Yemeğe gidelim, ben ısmarlıyorum."

0 NOKTASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin