yoongijungkook'a son mesajı attıktan sonra bağdaş kurarak oturduğum koltuktan kalkıp koşarak odama gitmiştim. aynada kendime baktığımda kendimden iğrenircesine yüzümü buruşturmuştum. ağladığım için hafiften kızaran gözlerimle kötü duruyordum. tabii ki tek sorun bu değildi. dağınık saçlarım ve 4 ya da 5 gündür üzerimden çıkaramadığım diz vermiş kareli pijama takımımla berbat gözüküyordum.
10 dakikam vardı. halledebilirdim! yani... sanrım.
banyoda duran tarağımı alıp hızlıca saçlarımı taramıştım. fazla abartmaya gerek yoktu. onun için hazırlandığımı düşünmesini istemiyordum.
üzerimdeki pijamalarımıda çıkarıp kirli sepetine atmış yeni pijama takımımı giymiştim.
şimdi biraz daha iyiydim.
komodinin üzerine bıraktığım telefonumu alıp saate bakmıştım. birazdan burda olurdu.
kalbim deli gibi atıyor ve bu garip heycanımı bir türlü kontrol edemiyordum. jungkook'un bunları hissettiğini düşündükçede utanıyordum. bu duruma alışmak çok zordu.
derin derin nefes alıp sakin olmaya çalışırken çalan kapı ziliyle kalbim daha fazla atmaya başlamış ve sakin olmak için kendi kendime söylediğim sözler uçup gitmişti.
zorla yutkunup kapıyı açmaya gitmiştim. onu daha fazla bekletmeden kapıyı açtığımda durgun ifadesiyle karşımdaydı. kapının önünden çekilerek içeri girebileceğini ifade etmiştim. o da hemen ayakkabılarını çıkarıp içeriye geçmişti.
evime ilk gelişiydi. tabii kapıma geldiği anı saymazsak.
önüne geçerek ona oturma odasına doğru eşlik etmiştim. arkamdaydı. kokusu şimdiden kurdumu mutlu etmeye yetmişti. ayrıca onu görmekte iyi gelmişti. "içecek bir şey ister misin?" ikili koltuğa oturmuş odayı incelemeke meşguldü. "hayır." omuz silkip bende tekli koltuklardan birine oturmuştum. bu şekilde oturmak beni geriyordu.
"gözlerin kızarmış" sesi kapalı olan televizyonu izliyordum. gözlerimi fark etmiş olması garipti. "sayende" demiştim ona bakmadan. verecek bir cevabı olmadığını biliyordum. devam ettim. "hayatımı nasıl bu kadar iyi bilebilirsin?" ona dönüp gözlerinin içine baktım. "küçük bir araştırmaydı ama fazla ileriye gitmiş olmalıyım."
kaşlarım çatılmıştı cevabına karşılık. o kimdi ki beni araştırabiliyordu?
"benim hayatımı araştırma hakkını sana kim verdi?" arkasına yaslanıp bacak bacak üstüne atmıştı. "kiminle eş olduğumu bilmem gerekiyordu değil mi?" haklıymış gibi üste çıkma çabası beni deli ediyordu.
"bana sorabilirdin. bu şekilde araştırmana gerek yoktu. ayrıca senin eşin bensem benim eşimde sensin. neden ben senin hakkında hiçbir şey bilmiyorum?" gülmüştü. bana karşı ilk defa gülüyordu. "anlatmayacağını ikimizde biliyoruz. istersen beni araştırabilirsin. eminim internette birçok şeyi bulabilirsin" rahatlığı hoşuma gitmezken gözlerimi tekrar televizyona çevirmiştim.
gerçekten onu araştırmalıydım. o gittikten sonra kesinlikle bunu yapacaktım.
"uyumayacak mıyız? saat bir olmuş" duraksamıştım. bu konuda pek ciddi olduğunu düşünmemiştim. ki zaten elinde her hangi bir şey olmayınca benimle uyumayacağını ve gideceğini düşünmüştüm.
ama yanılmışım.
"burda mı uyuyacaksın?" emin olmak için sorduğumda yeniden gülümsemişti.
çok güzel gülüyordu.
"niye bilmiyormuş gibisin? burda seninle uyuyacağımı söylemiştim." gözlerimi kırpıştırarak ona bakarken bu gerçekliği kavramakla meşguldüm. "şaka yaptığımı mı düşündün?" kafamı onaylar anlamda sallamıştım. "bu konuda şaka yapmam." ayağa kalkmıştı. "umarım pijamaların bana olur yoksa çıplak yatmak zorunda kalacağım." ben hiç iyi değildim.