26' o dudaklar benim

1.6K 102 56
                                    

GUNAYDIIIN
part2 geldii

-

jungkook

gördüğüm mesajlarla donup kalırken gülen yüzüm düşmüştü. kanım çekilirken sinirden kasılmaya başlamıştım.

nerden öğrenmişti bebeğimizi?

neden kötü bir eştim ben?

asansöre binip yazdığı saçmalıklara cevap verirken her mesajında beni nasıl cinnet geçirtecek seviyeye getirebiliyordu?

öldürmek istiyordum onu. sonumu düşünmeden onu kendi ellerimle öldürüp bedenini yakmak, kül oluşunu zevkle izlemek istiyordum.

canımı acıtmak istiyordu. beni bu şekilde yenmek istiyordu ama buna izin vermeyecektim. yoongi'ye güveniyordum. bu manyağın saçmalıklarına kanamazdım. biz en başta güzel bir başlangıç yaşamamış olsakta şimdi öyle değildik. bana aşıktı. ruh eşi olmasaydık ve biraz vakit geçirseydik ben yine aşık olurdum ona. eminim o da olurdu. bizim aramızda bir bağdan fazlası vardı.

son bir kat.

'ama daha neden kötü bir eş olduğunu söylemedim.
buna hazır mısın jungkook'

bu adam gerçekten hastaydı. böyle yazdıkça yapabileceklerini düşünmek beni korkutuyordu.

ansansör kapısı açıldığında büyük adımlarla odama ilerlerken yazacağı şeyi bekledim.

'yoongi'yi şirkete getirmek büyük bir hataydı'

tüm hayatımın bittiğini düşündüm. her şeyim bir anda elimden kayıp gitmiş, nefesimi kesmişlerdi sanki. tutunacak bir yer aradım. sahiden güçlü müydük biz? alfa olmak ne işe yarıyordu? ben şu an ayakta duramıyorsam yaşamamın ne anlamı vardı? bir adım atacak gücü bulamadım kendimde. bağırmak istedim. tüm çığlığım içimde kaldı. yumruklarımı sıktım. derin bir nefes almaya çalıştım. nefes almak acı vermişti bana. göğsümde hissettiğim ağrı beni daha çok yıkmıştı. canı mı acıyordu sevdiğimin? ne yapacaktım ben bu güçsüzlükle?

şimdi sana en ihtiyaç duyduğum an tanrım.

onlar için. eşim ve bebeğim için.

dolan gözlerimi silip çöktüğüm yerden kalkmıştım. odaya girdiğmde koltuk boştu. gerçekten boştu. kabus değildi hiçbir şey.

sinirle kapıya vururken aptallığım için kendime küfürler etmiştim. çaresizce bağırırken içimdeki asla dinmeyecek olan sinirimi dışarıya vuruyordum.

ağlayarak yeniden yere çöktüğümde çoktan bitti diye düşündüm. ölmek istedim. "jungkook?" namjoon başımda belirmiş endişeyle sorarken yere eğilmişti. "ne oluyor burda? yoongi nerde? tanrım elin kanıyor!" iki elimlede kafama vurmaya başlamıştım. "jungkook kendine gel"

duymadım onu. ellerimi zorla tutup çektiğinde gözlerime bakmaya çalışmıştı. "yoongi'yi kaçırdı. o şerefsiz buraya gelmiş. gelemeyeceğini söylemiştin!! gelmiş! sikeyim ne yapacağım ben."

birkaç saniye söylediklerim onuda şaşkınlığa sokmuştu. "güvenliği arayacağım şimdi. kameralara bakalım. yoongi'yi kucaklayıp burdan çıkamaz."

"siktir git! girdiyse çıkar! nasıl tek bırakırım onu?! nasıl?!"

daha sıkı tuttu bileklerimi. "kendine gelmen gerekiyor jungkook. bu şekilde onları bulamazsın. güçlü olmak zorundasın!"

bileklerimi bıraktığında ayağa kalkmış cebinden telefonunu çıkarıp birini aramıştı. güvenlikti. talimatları verirken bir kez daha yerden kalkmıştım. güçlü olmak zorundaydım.

grace ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin