bolumu ikiye boldum. yani su an 2000 kelime rahatlikla okuyabilirsiniz
iyi okuamalarr_
saat 16.18
yoongi
jungkook mesajda da dediği gibi eve gelmiş hazırlanmamda yardımcı olup birlikte evden çıkmıştık. evde ki sessizliğimiz arabada devam ederken kafamı cama yaslayıp dışarıyı izliyordum. korku dolu düşüncelerimde her zamanki gibi eşlik ediyordu bana. bu anlarda iki elimide daha minicik olan karnıma yaslıyordum. tüm gücümü bebeğimden alıyormuşum gibi hissediyordum. onu saklamak tüm bu saçmalıklardan korumayı isterdim. ama olmuyordu. o bana güç olurken ben bize zarar veriyordum. yaşadığımız şeyler kolay değildi ve ister istemez benimle birlikte bebeğimde etkileniyordu. keşke onu kendimden bile koruyabilseydim. şimdi düşündüğüm tek şey buydu. bir de yanımda büyük bir dikkatle arabayı kullanan eşimdi.
"karnın mı ağrıyor senin?" kafamı yasladığım camdan çekmiştim. "hayır. sadece onu seviyorum hepsi bu" kafamı jungkook'a çevirdiğimde o da kısa bir süre için bana bakmış ardından bir şey söylemede yola dönmüştü bakışları. yine derin bir sessizliğe yer vermiştik. şu geçen 1 haftada en nefret ettiğim şeylerden biri buydu. sessizlikler hep büyük çığlıklarla biterdi. ürkütücü geliyordu bu yüzden.
birkaç dakikanın içindede şirkete gelmiştik. arabadan indiğimizde jungkook yanıma gelip elimi tutmuştu. birkaç saniye birleşik olan ellerimize bakmaktan kendimi alıkoyamamıştım. güzel duruyorduk.
"hadi gidelim" sesiyle kendime gelirken şirkete doğru adımlamıştık. her seferinde olduğu gibi tüm çalışanlar bizi görünce selam veriyor bende gülmeye çalışarak karşılık veriyordum. bunu yapmak bu günlerde oldukça zordu.
asansöre bindiğimizde elimi geri çekmiştim. jungkook çıkacağımız katın tuşuna basınca kapılar kapanmış sorgulayan bakışlarıyla önüme dikilmişti. "yine ne oluyor yoongi?" dediği güldürmüştü beni. sahiden bilmiyor muydu olan şeyleri yoksa beni sinirlendirmek için mi böyle konuşuyordu?
"beni şu durumda bile güldürüyorsun ya bravo sana"
"sadece sizi korumaya çalışıyorum-"
"kendini koruyamadıktan sonra bizi koruman neyi değiştirir söylesene?!" ani çıkışımla sözü yarım kalırken sesimin fazlasıyla yüksek çıkması benide şaşırtmış açılan asansör kapısıylada bu ortam daha da garipleşmişti. ikimizde kapı girişine bakarken asansöre binmek için bekleyen iki çalışan bizi gördüğünde telaşlanıp eğilerek selam vermişlerdi. "üzgünüz bay jeon. biz, biz diğerine bineriz" tekrar kapanan asansör kapısıyla yeniden buluşmuştu gözlerimiz. iç çekerek devam etmiştim.
"beni anlamıyorsun. sana bir şey olursa nasıl yaşarım ben? eşiz biz, birbirimize bağlı ruhlarımız. senin canın yansa benim canım daha çok yanar jungkook." gözlerim dolmaya başlarken jungkook yanaklarımı kavrayıp dudaklarını alnıma bastırmıştı. o an gözlerimi kapatıp tüm kötülüklerden uzaklaştığımızı hissetmiştim. jungkook'un yanındaydım. bana güven veren hayatımdaki en önemli kişiden biri de oydu. onunla mutluydum ben. şimdi düşününce gerçekten şirkete gelmek iyi bir fikirdi. çünkü evde ona bir şey olur mu diye düşünmekten deliye dönüyordum.
"bize bir şey olmasına asla izin vermem yoongi. bunun için her şeyi yaparım. hem dediğini de yaptım. yakın bir koruma tuttum. endişelenme sen aşkım. n'olursun biraz daha dikkatli ol." bu süreç hepimiz için zordu. jungkook'un ilk başta geçmişi yüzünden yaşadığı korku üzerine bir de bu olay eklenmişti. ne kadar çok korktuğunu biliyordum. geceleri uyumayıp beni izlediğini de biliyordum. ve tüm bunların suçlusu benim o zamanları yaşamaktansa ölmeyi tercih edeceğim geçmişim yüzündendi.