Öncelikle yıldızımı bir cilalayalım dostlarım ✨
Ve az çok demeyelim, yorum yapmadan da geçmeyelim 🤗
Hadi ben başlatıyorum süreyi kum saatindeki kumlar akmayı bitirdiğinde görüşürüz
⏳
İki dudak arasından çıkan iki kelime
Yeter bir kalbi bin parçaya bölmeyeSon birkaç saattir kendimi çok buruk hissediyordum. Üzülmeye hakkım olmayan bir şey için ağlıyor gibiydim. Gerçekte ağladığım falan da yoktu, yalnızca bir histi bu.
"Onu önemsiyorum."
Hayır, yakmamalıydı bu benim canımı. Kanatmamalıydı kalbimi, kesmemeliydi bileklerimi. Kafamı bulandırmamalıydı şu iki kelime.
İki dudak arasından çıkan iki kelime
Yeter bir kalbi bin parçaya bölmeyeKalbim parçalara bölünmüş gibi hissediyordum. Her biri bir yana dağılmış, asla bir araya gelemeyeceklermiş gibi... Yüreğim sızlıyordu ama neden sızladığını ben de bilmiyordum. Daha 1 hafta önce tanıştığım biri için fazla mı duygu hissetmiştim acaba? Fazla mı düşünmüştüm onu? Kafam almıyordu bazen hislerimin anlamlarını. Beynim ve kalbim savaş halindeydi. Ancak biliyordum, onca roman, onca şiir boşuna yazılmamıştı. Beyin ile kalbin savaşı devlerin savaşıydı. Biri kazansın ya da kazanmasın, sonu yalnızca yıkım olurdu. Kalp inkar eder, beyin savaşa devam ederdi. Ve savaş bittiğinde kalp de ölmüş olurdu.
Kalbim bin parçaya bölünmüştü. Nasıl bir araya toplayacağımı bilmiyordum. Öte yandan, bir erkeğin, bir yabancının iki sözüyle bu hâle gelmiş olmam da acınasıydı.
Tüm bu düşüncelerimle boğuşurken kolumdan sürükleyen Scott'a tepki vermemeye devam ettim. Atlas'la olan o konuşmamızdan sonra eve dönmemiş, Nastia'dan ayrılıp gemiye binmiştim. O adada kalmak istemiyordum çünkü. Ritalisya ile burası arasındaki seferleri sağlayan Karista gemisinde yalnız olacağımı ummuştum ama kapılar kapanmak üzereyken içeri atlayan Scott'la tüm planım bozulmuştu. Tek istediğim ait olduğum dünyaya gitmek ve kraliyet ile görüşmekti. Muhtemelen şu an yaptığım bir disiplin suçuydu ancak umurumda da değildi. Lisede onların tonlarcasından yemiştim zaten.
Kolumu nihayet bıraktığında geminin güverte kısmına gelmiştik bile. Kocaman bir ayna vardı ve Panama Kanalı'na çok yaklaşmıştık.
"Üç diyince sezgilen yeni kız."
Hâlâ yeni kız demesine sinirli olsam da başımı sallamakla yetindim. Yeni kız falan değildim ben, gayet de eski kızdım.
"Üç!"
Tam da beklediğim gibi bir ve ikiyi atlayıp üç demişti. Hiç duraksamadan içimden büyülü kelimeleri fısıldayarak aynadan geçtim.
Gözümü açtığımda büyülenmiştim resmen. Bu gerçek bir büyü değildi, buranın güzelliğinden büyülenmiştim tam olarak da. Normal dünyaya göre daha kasvetli bir havası olsa da kokusuyla, hafifliğiyle, enerjisiyle burası tam olarak bir cennetti benim için. İçimdeki, kalbimdeki enerjinin burayla uyuştuğunu hissettim derinlerde. Sanki eksik bir yapbozun son parçasıymışım da şimdi tamamlanmıştı resim.
Koluma yapışan el ile Scott'a içimden küfrettim. Gereksiz temastan hoşlanmazdım ve bu aptal sürekli koluma yapışıyordu. Peşinden beni sürükleyerek hızlı adımlarla gemiden indi. Neden yanımdaydı, amacı neydi anlayamıyordum. Yüzük meselesini unutmamıştım ve unutmaya da niyetim yoktu. Hâlâ bir açıklama yapma gafletinde bulunmamıştı kendisi. Ben de sormaya vakit bulamamıştım. Artık sormam gerekiyordu çünkü daha fazla yan yana olmaya katlanamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bölünmüş Evren Teorisi
FantasyBir toprak filizleniyorsa önceki kuruduğu içindir. Bir hava fırtınalıysa önceki güneşli olduğu içindir. Bir su hızlı akıyorsa önceki durgun olduğu içindir. Bir ateş yanıyorsa önceki söndürüldüğü içindir. Bir ruh yeniden doğuyorsa önceki öldürüldüğü...