hope you don't regret it

12K 729 1K
                                    

Saat sabahın sekizi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saat sabahın sekizi.

Bu saatte okulun voleybol sahasında olmamın en büyük sebebi ise; voleybol takımının kaptanı Hwang Hyunjin'e aylardır delicesine aşık olan en yakın arkadaşım Lee Felix.

Uzun boyuyla, uzun sarı saçlarıyla ve o insanı deli eden sinsi gülüşüyle okuldaki çoğu insanı kendine aşık ettiği gibi benim bu aklı bir karış havada olan arkadaşımı da kendine aşık etmeyi başardı. Fakat en büyük sorunum Felix'in bu değer bilmez, samimiyetsiz piç kurusuna aşık olması veya sabahın köründe sırf onu görmek için beni de kendiyle birlikte buraya sürüklemesi değildi.

En büyük sorun; benim de aynı karşılıksız aşkı yakın arkadaşım Felix'e karşı hissediyor oluşumdu.

"Yine aynı bilekliği takmış."

Felix'in, Hyunjin denen herif hakkındaki en ufak detayı bile hatırlayıp, bunu büyük bir mesele hâline getirmesine deli oluyordum. Bir gün neden sürekli aynı kolyeyi takıyor olduğunu, bir gün neden sürekli aynı saatte burada olduğunu, bir gün ise neden her zaman esnemeden önce o aptal kafa hareketini yaptığını tartışırdık.

Bundan nefret ederdim ama Felix'in yüzünde oluşan o heyecanlı bakış ve gülümsemeyi görmeyi çok seviyordum. Bana onunla ilgili fark ettiği bu küçük detayları anlatırken sanki çok önemli bir şey fark etmişcesine gururlanıp özgüvenli bir şekilde kıkırdamasına ve sonrasında yanaklarının al al oluşuna bayılıyordum.

"Başka bilekliği yoktur belki."

Hafif isteksiz bir tavırla konuşmaya katıldığımda Felix hızlı bir bakış attı. Sonra da bana pek de nazik olmayan bir şekilde omuz attı ve güldü.

"Hayır, başka bileklikler taktığını da gördüm ama bunu çıkardığına hiç denk gelmedim. Onun için değerli bir şey mi acaba?"

Omuz silktim ilgilenmediğimi ve herhangi bir fikrimin olmadığını belli eder gibi. Birkaç dakika sessizce kaldık. Sahadan kahkahalar ve bağırışmalar geliyordu fakat bir nebze olsun ilgimi çekmediğinden karşımdaki çöp kutusunu boş bakışlarla izlemeyi tercih ediyordum.

Hyunjin'e duyduğum nefret sadece sevdiğim adamın ona aşık olmasından kaynaklı değildi. Ona duyduğum nefretin çok daha geçerli sebepleri vardı.

Hyunjin, Felix'in ona olan ilgisinin açık ve net bir şekilde farkında olmasına rağmen onunla pervasızca flört ediyordu. Fakat iş konuşmaya ve bir ilişkiye başlamaya geldiğinde en önde kaçanlardan biriydi o. İlişki insanı değildi, eğlence insanıydı o.

Onun samimiyetsiz gülücüklerinin ve etrafa kestiği iyi adam rollerinin altında yatan gerçeği görebiliyordum ben. O, insanların ona olan hayranlığı ve duygularıyla eğlenen, ciddiyetsiz ve kişiliksiz bir adamdı yalnızca.

Hyunjin'i izlemek yerine izlediğim çöp kutusuna odaklanmış hiçbir şekilde ilgimi Felix'e vermezken sesini duymamla birlikte hemen düşüncelerimden sıyrılıp ona baktım.

you get me so high, danceracha Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin