nobody seemed to hear us

3.8K 539 878
                                    

yorum: 400

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


yorum: 400

------

Hafta içi yine bok gibi bir ruh haliyle yatağımdan kalktıktan sonra benim için rutin haline gelmiş Felix'in mesajlarını okuma dakikaları başlıyordu şimdi.

Felix'in genel olarak böyle bir huyu vardı. Ben uyuyor olsam da o an bana yazmak istiyorsa, aklına bir şey geldiyse veya en basitinden öylesine konuşmak istiyorsa telefonumu bir sürü mesajla doldururdu. Cevap almasına gerek yoktu, böyle bir şey beklemiyordu da zaten.

Hemen mesajları tek tek okumaya başladım. İlk mesajlarında yine anne ve babasının tartıştığını anlatıyordu. Annesinin kapı pencereyi indirip evden gittikten sonra babasının Felix'in yanına gelip saçlarından öptüğünü ve "Merak etme halledeceğim." diyerek onu sakinleştirdiğini anlatmıştı.

Sonra babası da annesinin arkasından gitmiş, yarım saat bile geçmeden annesiyle birlikte tekrar eve dönmüş.

Bütün bu olayların ardından tekrar Hyunjin hakkında konuşması, bizi davet ettiği maçlara gittiğimizde neler yapacağımız hakkında birçok şeyi heyecanlı bir şekilde sıralaması istemsizce gülümsetti beni.

Ne kadar bu tarz şeyler beni kırsa da ailesinin karmaşasına çok takılı kalmayıp dikkatini başka yönlere verebilmesini seviyordum. Ayrıca çok imreniyordum da.

"Abi." Küçük kız kardeşimin kapının aralığından gelen sesini duyunca hemen o tarafa baktım. Saçları yeni uyandığından dolayı hafifçe dağılmıştı. Ona büyük gelen tişörtünün omuzlarından biri biraz açılmış, dizlerine doğru iyice uzanmıştı.

Minik ayağından birini diğerinin üstüne doğru sürtüp dizlerini hafifçe birbirine bastırdı ve minik mırıltılı bir şekilde "Çişim geldi." dedi.

Hemen yattığım yerden kalkıp koltuk altlarından tutarak kucağıma aldım ve tuvalete doğru yürümeye başladım.

O sırada gecenin bilmem kaçında tamamen kendinden geçmiş bir şekilde eve gelen, eve girdiği gibi dar koridora uzanıp uyumuş babamın üstüne basmamaya özen gösterdim.

"Annen nerede?"

Minik baş parmağını ağzına götürmüş etrafı çipil çipil gözlerle izleyen kardeşime sordum. Dudaklarını büzüp başını hızlıca iki yana salladı.

"Gitmiş anne."

Zaten bildiği iki kelime varken daha fazlasını sormaya kalkışmadım ve bir elimle sol yanağını tutarak kendime iyice yaklaştırdım ve diğer yanağına kocaman bir öpücük kondurdum.

Saat daha sabahın yedisiydi ve bu saatte gidebileceği tek bir yer vardı. Muhtemelen sürekli olarak kovulduğu o üç kuruşluk işlerden birini bulmuştu yine. 

Tuvalete gelip kardeşimin tuvaletini yaptırdıktan sonra saçlarını bileğimdeki tokayla iyice düzelttikten sonra topladım ve üstüne daha temiz kıyafetler giydirdim. Ardından da okul için hazırlanmak üzere odama gidip altıma her zaman giydiğim pantolonumu üstüme de dolabın derinliklerinde bulduğum siyah ve hafifçe kırışmış tişörtümü geçirdim. 

you get me so high, danceracha Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin