Karanlık ve uzun ağaçların olduğu yerde koşuyordum. Nereye gittiğimi düşünmeden kaçıyordum. Tek bildiğim peşimdekinden kurtulmam gerektiğiydi. Arkamdaki adamdan kurtulmak için olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyordum. Bacaklarım o kadar çok acıyordu ki, artık bayılacağımı düşünüyordum. Neden peşimi bırakmıyordu? Arada arkama bakıyordum. Fazla mesafe kalmamıştı. Gözlerim gittikçe kararırken bir asfalt görmüştüm. kendimi yola attığım gibi bir arabanın ışığı gözleri yakmıştı. Daha fazla dayanamayarak kendimi serbest bıraktığım gibi yere düşmüştüm. Sonrası karanlıktı...
Nefes nefese uyanarak etrafa bakınmıştım. Ben neredeydim? Yakaladı mı? Terler içinde kalan bedenimle soluklanmaya başlamıştım. Yavaşça kalkmaya çalışmıştım ama yere düşmem bir olmuştu. Ahh tabi ayaklarımın altı paramparçaydı. Gözlerimi sıkıca yumarak bacaklarımı tutmuş ve tekrar kalkmaya çalışırken duyduğum yabancı sesle korkarak oraya bakmıştım. Elinde bir bardak su vardı. Pekala sadece onu içmek istiyordum. Bedenimde su diyebilecek bir şey kalmamıştı. Bardağı odanın ortasındaki masaya koyup bana yaklaştığında hızla geriye kayıp sırtımı koltuğa vurmuştum. Acımıştı.
-Pekala. Bu hâlinle bir süre yürüyemeyebilirsin. Sadece sana yardım etmek istedim.
Bana gülümseyerek bakıyordu. Başımı önüme eğip alt dudağımı kemirmiştim. Evet, beni kurtarmıştı ama bu ona güvenebileceğim anlamına gelmiyordu. Derin bir nefes verişini duymuştum ama sessiz kalmayı tercih ettim. Masadaki bardağı alıp bana uzattığında bir bardağa, bir de ona bakmıştım. Suya bir şey koymuş olabilir miydi?
-İçine bir şey koymadım içebilirsin.
Bir süre öyle bakmaya devam etmiştim. Ama dayanamayarak suyu elinden hızla alıp içmeye başlamıştım. Kocaman bardaktaki suyu bir içişte bitirmiştim. Dudaklarımı birbirine bastırıp geri koltuğa çıkmaya çalışmıştım. Bana yaklaşan beden elimdeki bardağı alıp ilk önce bardağı alıp masaya koymuştu.
-Bardağı kırıp bir yerlerini kesebilirsin. Sana yardım etmemi ister misin? Bacakların çok hasar görmüş gibiler.
Karşımdaki adama bakınmıştım. İzin vermekten başka seçeneğim var mıydı ki? Kalkamıyordum bile. Kemiklerim sızlıyordu. Başımı yavaşça sallayarak gözlerimi kaçırmıştım. Hafifçe gülümseyerek koltuk altlarımdan tutup beni kolayca kaldırmıştı. İlk şaşırarak ona bakmıştım. Nasıl bu kadar kolay kaldırabilirdi? Beni koltuğa oturttuğunda bacaklarımı da koltuğa uzatmamı sağlamıştı.
-Çok zayıfsın, böyle olman sağlığına zararlı.
Parmaklarımla gergince oynayarak başımı sallamıştım. Zayıf olmayı ben istememiştim. Böyle olmak zorunda kalmıştım. Uzun zamandır, o adamların elindeydim. Şuan kaçmış olabileceğimin bile ihtimalini düşünemiyordum. Belki bu adamda onlardandı. Kaçmamam için yalan söylüyordu. Yani yüzü temiz ve güzel olabilirdi. Elindeki ilk yardım malzemeleriyle ayaklarımın oraya oturmuştu. Tamam, belki iyi birisi olabilirdi.
-Ayağını sen uyurken biraz su tuttum. Kirlerin temizlenmesi gerekiyordu. Bunlardan kullanacağım sıra uyanmışsın. Yapmama izin verir misin?
Ayaklarımın altı ne durumdaydı bilmiyordum. Ama kötü olduklarına emindim. Başımı yavaşça sallayarak onu izlemiştim. Pamuğa kahverengi bir şey dökmüştü. Arabayı kullanan kişi bu adam mıydı? Beni neden kurtarmıştı? Bırakadabilirdi. Onu belaya sokabilirdim. Bu evden gitmem gerekiyordu. Başka bir yere saklanmalıydım. Ayağıma değen pamukla acıyla sızlanmıştım. Acıtmıştı.
-Özür dilerim ama biraz acıtacak.
Başımı sallayarak onu izlemiştim. "Önemli değil ben alışığım." diye söylemek istemiştim ama susmayı tercih etmiştim. Benim kim olduğumu merak ediyordu büyük ihtimalle. Konuşmaktan korkuyordum. Kim olduğumu öğrenmesini istemiyordum. Babam kötü birisiydi. İnsanlar öyle kişilere mafya diyolardı. Sanırım ondandı. Şimdi beni öğrenirse tanıyabilirdi.