Bugün Dominik'te hava her zamankinden daha sıcaktı. Hava kararmış olmasına rağmen hiçbir etkisi olmamıştı. Etrafta tek bir yaprak kımıldamıyor, rüzgâr bile sıcacık esiyordu.
Ve sıcakken ağlamak çok daha zordu.
Bu aptal adaya geldiğim günden beri iyi anlaştığım birkaç isim dışında kimseyle yıldızım barışmamıştı bilhassa Evrim'le.
Günlük hayatımda kafamın uyuşmadığı her insana set çekebiliyordum ama burası öyle bir yer değildi.
İnsan sorun yaşadıkça içine gömüyor ardından da patlıyordu.
"Niso, nereye gidiyorsun? Bekle!" diyen sese döndüm.
"Cemal yalnız kalmaya ihtiyacım var."
Ağladığım için titreyen sesim ve çok düzgün olmayan Türkçem yüzünden beni anlayıp anlamadığını çözemedim ama yürümeye devam ettim.
"Başına bir şey gelecek Nisa, gel şuraya. Kampa dönelim sonra sabah yalnız bırakacağım seni, haydi."
Yüzümü Cemal'e çevirdim ve bana ısrarla bakan gözlerine baktım.
"Cemo," derken ufak adımlarla ona yaklaşmış ve sarılmıştım. "Sen çok iyi bir arkadaşsın, seninle tanıştığım için gerçekten çok mutluyum."
Cemal de bana sarılırken örgülü saçlarımı okşayıp gülmüştü.
"Ben de öyleyim Niso'm. Gel dönelim kampa."
"Ben istemiyorum." derken ağlıyordum.
Cemal derin bir nefes alırken elini omzuma attı. "Nisa başka çaremiz yok."
Ağlama hissi artarken gözlerimi yumdum ve rahatlamaya çalıştım. "Lütfen bırak, biraz yalnız kalayım. Yarım saat sonra geleceğim."
Biraz düşündükten sonra kafasını peki der gibi salladı.
"Tamam, gidiyorum. Eğer yarım saat içinde gelmezsen kendini ölmüş bil."
"Saçmalama Cemo, geleceğim. Ben gelince birlikte yıldızları izleriz, sonra uyuruz."
Bunu söylemem üzerine Cemal kampa dönerken ben de ormanın içinde yürümeye devam ettim.
Burada, bulunduğum yarışmada, hayatta kalmak çok zordu. Çünkü bu başlı başına bir psikolojik savaştı. Bu adaya geldiğimden beri sürekli sınırlarım zorlanıyordu çünkü insanlar şartlar elverdiğinde korkunç yaratıklara dönüşebiliyorlardı.
Ana dilim olmayan bir dili konuşuyor, daha önce karşılaşmadığım tarzda insanlarla aynı yerde uyumak zorunda kalıyordum. Bir yarışma için buna katlanmak o kadar saçma geliyordu ki.
Çekçe söylenerek yürürken yağmurun başlamasıyla duraksadım.
"Siktir, cidden mi?"
Sırılsıklam bir hâlde yürürken ayakkabılarım da çamura bulanmıştı. Örgülü saçlarımı açtım ve omzundan aşağı dökülmesini sağladım.
"Hepsi onun yüzünden! Onun yüzünden bu saatte buradayım, ne bok yemeye ta buraya geldim ya?!"
Ayaklarım kaysa da koşar adımlarla yürümeye devam ediyordum ama sanki aynı yerde dönüp dolaşıyordum. Çakan şimşekler iyice endişelenmemi sağlıyordu.
Ağlamam şiddetlendi ve yağmura karıştı. Derin nefesler alarak rahatlamaya çalıştım.
"Sakin ol Nisa, kamp buraya yakın. Beş dakikaya varacaksın, sadece geldiğin yönü düşün."
![](https://img.wattpad.com/cover/315572391-288-k87373.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
zamanın eli değdi bize // ognis
Fanfiction"Seni çözemiyorum, asla tanıyamıyorum." dedim acımasız gözlerine bakarken. "Dilsiz..." derken alaycı tavrından ödün vermemişti. "İstesen de yapamazsın, çünkü buna izin vermeyeceğim." 2017 Ogeday & 2020 Nisa (KURGU SURVIVOR'DA GEÇMEMEKTEDİR)