Şu an lunaparkın girişindeyiz. Buraya gelmeyeli baya olmuştu. Yağmur'la birbirimize baktık ve aynı anda gülümsedik. Birbirimizin serçe parmağını tutuyorduk, halay çeker gibi. Böyle yürümeyi seviyordum. Bana güven veriyordu ama çok yakın da olmuyordu. Temastan hoşlanmam. Birlikte lunaparkın içine girdik.
"İlk ne yapıyoruz?" Yağmur'un sorusuyla durdum. Aklımda iki seçenek belirledim. Birinicisi, uçan halı; ikincisi ise büyükler için olan salıncak.
" 1 mi, 2 mi? " Yağmur anladığını gösterir gibi gözlerime baktı. Bir süre düşündü.
"2 daha cazip geldi."
"O zaman ilk salıncağa biniyoruz."
İlk önce gittik ve birer bilet aldık. Kaç tane alete bineceğimizi bilmediğimizden bindiğimz zaman almaya karar vermiştik. Şansımıza iki kişilik boş yer kalmıştı ve bizde hemen o ikisine bindik.
Bu aleti seviyordum. Rahatlatıcı bir havası vardı. İnsan ayakları yerden kesilince daha mutlu oluyor, en azından ben öyle hissediyorum. Daha özgür gibi, her şeye gücüm varmış gibi hissediyorum.
Sahi ben abimi en son hastanenin orda görmüştüm. Ne yapıyordu acaba? İyi mi, bensiz mutlu mu, beni özlüyor mu, bir şeye ihtiyacı var mı, vicdanı sızlıyor mu? En önemlisi vicdan...
Yağmur'a baktım onu kontrol etmek ister gibi. O daha çok anın tadını çıkarıyordu, benim gibi değildi.
Ben bir sorunum olduğunda, o sorunu halledinceye kadar düşünürdüm ama Yağmur öyle değildi. Önemsemezdi. Biri ona bir sorun olduğunu anlatana kadar veya bir olay sunucu, o olayı hatırlayıncaya kadar aklına getirmezdi. Bir nevi sorunların üstüne toprak atardı. Ama yanıldığı bir konu vardı, sorunlar insan değildi; canlanma gibi bir huyları vardı.
Ben düşüncelerime dalmışken, salıncağın durmaya başladığını fark ettim.
Biraz modum düşmüştü, bu yüzden eve gitmek istiyordum. Ama bugün eğlenmemiz de lazımdı. Ben sorunlarımın üstüne toprak atmak istemiyordum.
Yağmur'la birlikte salıncaktan indik. Sessiz olduğum için bir sorun olduğunu anlamış olmalıydıki, o da konuşmuyordu.
"Güzelim, bir sorun mu var?"
"Eve gitsek olur mu? Kendimi biraz kötü hissettim de." At yalanı...
Yağmur gözlerimin içine baktı ve kafa salladı. Bir sorun olduğunu anlamıştı ama bir şey belli etmemeye çalışıyordu. Lunaparkın çıkışına gelmiştik.
"Mısra."
"Efendim?"
"Abini çok düşünme. Sana zararı olur. Senin kalbin acıyor, biliyorum ben. Abin bu hayatta en değer verdiğin insan senin. Annen ve baban vefat ettikten sonra hayata tutunduğun tek dal oldu o. Ama artık yok. Sen istesen olur aslında. Ve bence sende istiyorsun ama inadın yüzünden kabul etmiyorsun. Güzelim, ben senin nasıl üzüldüğünü görüyorum. Abin olmadan olmaz. Git, konuş onunla. En azından yüzleş."
Ben sessiz kalmıştım. Benim sessiz kaldığımı görünce konuşmaya devam etti. Ben uzun bir şey söyleyeceğini zannederken o sadece üç kelime söyledi.
"Mısra, kafanı kaldır."
Ben kafamı ne zaman indirdim ki? Farkında bile değildim. Hemen kafamı kaldırıp Yağmur'un gözlerinin içine baktım.
"Abinle konuş, en kısa zamanda. Sadece senin iyiliğin için bu."
Kafamı sallamakla yetindim. Nereye kadar inat edicektim ki? Eşşek gibi özlüyordum abimi, kokusuna hasrettim. En son hastanede görmüştüm onu, iki gün önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısra
AcakBen Mısra. Hayatım bir anda öyle bir değişti ki... Hayatında abisinden ve bir arkadaşından başka kimsesi olmayan birisiydim ben. Keşke hayatım hiç değişmeseydi... Keşke hiç bir şeyi öğrenmeseydim... Keşke... -ALINTI- Sabah kalktığımda yanımda abim...