Perşembe

178 21 3
                                    

"Dream bir ziyaretçin var. Ah-"

Sarışın, kanlı ellerini obsidyen duvardan çekip Sam'e baktı. Adam hemen başını çevirdi. Mahkumu kendine zarar verirken yakalamak, nedense midesinde kötü bir his uyandırıyordu.

"Şey" dedi Sam, rahatsız olduğu her halinden belliydi. "Gelebilirsin."

Kahverengi saçlı, beyaz gözlük takan bir çocuk korkak adımlarla yürüyüp hücrenin önünde durdu.

Dream'in kalbi hızlandı, bir köpek gibi ilerleyip parmaklıklara yaklaştı.

"Benim, Clay." dedi beklenmedik ziyaretçi titrek bir sesle.

Sam boğazını temizleyip oradan ayrıldıktan sonra Dream parmaklıklara yapıştı. Ellerinden birini kaldırıp karşısındaki çocuğun yüzünde gezdirdi.

"Seni çok özledim Clay."

"Üzgünüm George, ben artık hiçbir şey hissetmiyorum. Özlem de dahil."

Ellerini parmaklıkların arasında birleştirdiler.

"...Sadece her şeyin bitmesini istiyorum."

"Sana - Sana ne yaptılar böyle?"

George gözleriyle Dream'in zayıf ve kanlı bedenini taradı, sonra tuttuğu eldeki parmaklardan birinin eksik olduğunu fark etti.

"Oh. Bu sorun değil."

"Ne demek sorun değil? Berbat görünüyorsun."

George, başını kaldırdığında gözlerinin derinliklerine bakan iri sarı gözdeki acı ve tatmin karışımı ifadeyi yakaladı.

"Hayır. Hayır kendin yapmadın."

"Yaptım."

"Tanrım, Clay."

"Bazılarını."

George konuyu değiştirme ihtiyacı hissetti.

"Daha önce gelmediğim için üzgünüm. Sana hala değer verdiğimi öğrenseler, öldürürler beni. Ama görüyorum ki, daha önce risk almalıymışım. Seni yalnız bırakmamalıymışım."

"Ah George. Yalnız değilim ki. Dreamon ile tanış."

Sarışın, boştaki eliyle hücrenin diğer ucundaki boşluğu işaret etti.

"Ne?"

"Bak, orada oturuyor işte. Biraz soğuk göründüğünü biliyorum, ama aslında çok dost canlısıdır. Bir süredir burada benimle birlikte. Sam ve o adam onu nasıl fark etmediler bilmiyorum."

George yutkundu.

"Sen neden bahsediyorsun?"

Dream başını çevirdi.

"Dreamon, buraya gel ve George ile tanış."

Sessizlik...

"Hadi ama, seninle tanışmak istiyor."

Derin bir nefes alarak yeniden kahve saçlı oğlana döndü. "Utangaç işte."

George başını şiddetle iki yana salladı. Çok korkmuş görünüyordu.

"Bir sorun mu var Georgie?"

"Tanrım. Tanrım."

"Efendim?"

"Tanrım, aklını kaçırmış."

Dream kaşlarını çattı.

"Kim aklını kaçırmış? Dreamon mu?"

"Clay" dedi George, sesi titreyerek. "Dreamon diye birisi yok."

"Ama- Ama o?" dedi Dream, yine boşluğu işaret ederek.

"Orada kimse yok."

"Peki ya Beth, Finn? O küçük adamlar?"

George başını salladı. Gözleri dolmuştu.

"Hayır." dedi Dream. "Ben deli değilim. Sana bunu kanıtlayacağım."

George ile göz teması kurdu. "Finn, buraya gel."

Birkaç saniye sonra sağındaki hiçliğe çevirdi gözlerini.

"Şarkı söyle."

Bir mırıldanma hücreyi doldurdu.

"Clay..." dedi George. Artık ağlıyordu. "Sen mırıldanıyorsun."

Dream, kafasına saksı düşmüş gibi sersemlemişti. "Ama - ama -" diyordu kesik kesik.

George tişörtünün kollarıyla gözlerini sildi ve Dream'in elini sıktı.

"Seni buradan kaçıracağım ve iyileşeceksin."

"Bu mümkün değil."

"Bir yolunu bulacağıma söz veriyorum. Beni bekle."

Parmaklıkların arasından mahkumun soğuk dudağına bir öpücük kondurdu ve ayağa kalkıp uzaklaştı.

Dream ise dünyası başına yıkılmış halde kalakalmıştı.

prisoner on the edge | dreamwastakenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin