Vardığım yer Bay Darcy'nin köşküydü. Ya da Bridgerton ailesinin evi. Geçitten vardığım yeri daha iyi anlatabilmek için bu ikisinden daha iyi örnek veremezdim sanırım sevgili okur.
Geçit yere direkt bıraktığı için yüz üstü kuru toprağa çullanmamı engelleyememiştim. Homurdanarak ayağa kalktığımda günümüze göre oldukça sıra dışı bu yeri daha iyi inceledim.
1800 yılların mimarisine sahip o tipik soylu ailelerin oturduğu devasa köşklerindendi şu an baktığım ev. Çatısı sütlü kahve rengi, dış duvarlarıyla sütunları ise beyazdı. Bahçesinde belirli aralıklarla heykeller konulmuştu. Evi ve bahçesini bir çit sarıyordu. Çitin tam yanında da sanki Cinderella filminden çıkmış süslü bir at arabası duruyordu. Beyaz ve sütlü kahve rengindeki atlarla kuzular bahçede otlanıyordu. Köşkün tam önünde ise berrak ve temiz bir göl bulunuyor, üstünde de bembeyaz kuğular yüzüyordu.
Sanki Austen romanlarındaydım öyle bir yerdi burası.
"Nereye geldim ben böyle?"
"Merhaba?" Orman girişinin yakınında olan bu köşke doğru ilerken aynı zamanda etrafıma bakınıyordum. Elizabeth bana birisiyle görüşmem gerektiğini söylemişti. Fakat burada çalılıklarda gezinen kuzulardan ve atlardan başka bir hareketlilik yok gibiydi. "Kimse var mı?"
Açıkçası ülkenin tam olarak neresine düştüğümden de emin değildim. Hatta 1800ler tarzı at arabalarına ve şu an yaşamın olduğunu hissettiren köşke bakacak olursam hala 2022 yılında olduğumdan da emin değildim. "O Mary Poppins, beni Austen romanlarının geçtiği zamana mı gönderdi?" diye kendi kendime mırıldandım.
Bu mantıksız teorim köşkün arka kısımına geçmemle olasılığı biraz düştü. Çünkü köşkün tam arkasında el yapımı olduğu belli olan odun parçalarından oluşmuş büyük bir kulübe vardı. Kulübenin önünde ise oyuncak otomobillerle uçaklar bulunuyordu. Çoğu beş yaşındaki çocukların binebileceği boyuttaydı. Bunların haricindekiler ise biraz daha küçüğüydü. Minik uçaklarla otomobillerin şekillerine gelirsek sanki eski Hollywood filmlerinden çıkmış gibilerdi. Çünkü hepsi 1900-1940lar modeldi.
"Tamam, 1800lere değil de 1940lara mı gönderildim? Ya da oyuncak araba koleksiyonu yapan Kübalı birinin evine?"
Kulübenin kapısına geldiğimde iki defa tıklattım. "Merhaba, kimse var mı?" diye tekrar edip bir dakika bekledim. Hiç kimse açmayınca ben kapıyı açmayı denedim ancak kilitliydi.
"Hiç kimse yok burada. Mary Poppins kiminle görüşmemi istiyordu, kuzularla mı?" diyerek tam kulübenin yanından ayrılıyordum ki gözüm kulübenin yanındaki masaya değdi.
Masa ahşaptandı ve tıpkı kulübe gibi el yapımıydı. Masanın üstünde yarım bırakılmış bir bardak ıhlamur çayı, kapalı küçük bir kutu, bir kalem ve iki tane siyah-beyaz gazete bulunuyordu. Gazetelerden birini alıp inceledim. Üstünde kalemle türlü matematik ve geometri hesaplamaları yapılmış bir otomobil haberiydi bu. Gazetenin üstünde yazan tarihi ise 1926'yı gösteriyordu.
"Bu iş gitgide garipleşmeye başladı. 1800lar tarzı bir ev, 1940lar model arabalar ve şimdi de 1926'yı gösteren bir gazete mi? Hala 2022 yılında olduğumdan emin değilken şimdi acaba bir zamana ait miyim diye düşünüyorum."
Gazeteyi bırakıp masanın üstündeki kutuyu aldım. Sanki içinde ne olduğunu böyle anlayacakmışım gibi ilk kutunun dışını inceledim. Ardından elimi kilidine doğru uzatıp açtım.
Haşırt.
Çalılıklardan gelen hareket sesiyle daha içinde ne olduğunu bile bakmadan kutuyu açtığım gibi kapatıp aldığım yere geri koydum. Sesin geldiği yöne, ormanının girişine doğru baktığımda ağaçlardan başka herhangi bir şey göremedim. "Kim var orada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGELER ORKESTRASI
Fantasiİngiltere'nin New Moon Hollow adlı bir kasabasında yaşayan on altı yaşındaki Ophelia, okuluyla birlikte gittiği müze gezisinde yaşanan bir olayla kendini tarihin, sanatın ve sihir olaylarının içinde bulur. Gölgeler Orkestrası, ruhların sessiz ağıtıy...