Fatma eşarbını düzeltti. Çakır karası gözleri ve tatlı bir yüzü vardı. Elleri, kardeşlerine bakmaktan sertleşse de, kalbi göğsünde taze bir kelebek gibiydi. Parmağını kaldırdı ve sözlendiğinde parmağına takılan yüzüğe gülümseyerek baktı. Saman balyalarının arasında uzanmış göğü seyrederken, annesini düşündü.
Fatma, annesi gibi olmayacaktı. O nişanlısına aşıktı. İkisi de aynı yaştaydı. Körpe kalpleri içlerinde çırpınıyordu. Hem kayınvalidesi ve kayınpederi onu çok seviyordu. Tek erkek çocuklarının, tek gelini olacaktı.
Yazmasından dışarı taşan saçlarını parmağına doladı. Siyah yığınlar, annesinin örüp geri söktüğü ipler kadar kıvırcıktı. Ancak Fatma artık saçlarını o kötü ipliklere benzetmiyordu. Nişanlısı onu beğendiğine göre, saçları oldukça güzel olmalıydı.
Gözlerini yumdu ve geleceğini hayal etti.
Anneannesi, o gece yerini ezbere biliyormuş gibi bahçeye girdi. Fatma utanarak toparlandı. Onu çok sever, ona çok saygı duyardı. Ondan "El" almak isterdi ama anneannesi buna izin vermedi. Ona göre, elleri çok sıkıntı çekmişti. Fatma'nın da aynı sıkıntıları kaldıramayacağını düşünüyordu.
Yanına oturdu, el işini örmeye başladı. Fatma'ya göz ucuyla bakıp, hafifçe gülümsedi. "Güller yüzüne bahçe kurmuş."
"Ne diyorsun sen anneanne?"
"Ne dediğimi benden iyi biliyorsun yaman kızım. Ama bu kadar uzaklara uçma. Hayat ayağının dibinde oturup seni beklerken, sen onun dışında her şeye bakıyorsun."
"İçimi mi karartmaya çalışıyorsun?"
"Sadece sahici oluyorum kızım."
"Peki sen?" diye sordu utansa, korksa ve saygı duysa da. Korkuyordu çünkü anneannesi bazı konularda çok katıydı. Mesela adaba, saygıya çok dikkat ediyordu. Çabasız insanlara katlanamıyordu. Kendi için her işin üstesinden gelmek çok kolay olduğu için, torunlarından da bunu bekliyordu. Fatma onun kadar becerikli değildi. En azından o zamanlar. İlerde ne kadar çetin bir yoldan geçeceğini, sürekli onu anacağını bilmiyordu. Bilseydi eğer, belki o gün anneannesini daha iyi anlardı. Öfkesini, dalgınlığını, ağzını burarak örgüsüne bakarken, aslında neler hayal ettiğini.
"Ben ne?" diye sordu.
Fatma iç çekti, elini yazmasına sürdü ve ayaklarını toprağa sürerken, süklüm püklüm oldu. Anneannesi ona acıdı ve anladı.
"Senin yaşlarındayken ağaçlar bile bana koşardı." Fatma kulaklarını dört açtı ve dinledi. Anneannesi anlattı:
"Dağlar kucak açar, yıldızlar çarşaf olur, geceleri üstüme serilirdi. Dizlerimde ne bir ağrı, ne de kalbimde ağırlık vardı. Bedenim hafif, ruhum adeta uçardı. Gençliğin geçmeden önce içinde olduğunu fark etmezsin kızım. Gençlik, zaten o sarhoşluk halidir. Cahilliğe sığınırsın. Saflığa sığınırsın. Bilinmezliğe sığınırsın. Önünde uzanan ihtimalleri hayal etmek bile, yaşarken sana zevk verir."
"Sonra bir zaman gelir, gerçekten o hayatı yaşadığını hissedersin. O andasındır. Başka bir anla değiştirmek istemezsin. Sen ve o an. Sana şahitlik eden her şey anlam kazanır. O anla ilgili bir söz, bir türkü, bir dua, bir koku bile seni o ana götürür ve tekrar geri dönmek zor gelir. O anda kalmak istersin."
İç çekti, arkasına yaslandı ve yeşilin en güzel tonundaki gözlerini üzüm dallarına çevirdi. Fatma, onun ne düşündüğünü bilmek istedi. Hangi anıda kaybolduğunu. Gözlerinde bir sahne canlanmıştı sanki. Fatma da bunun seyircisiydi. Anneannesi sustu, Fatma da sustu. Yalnızca onun hayalini yaşamasına izin verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kitap Oluyor/Düzenlemede/Kaldırılacak"GELİN"
General Fictionİp atlarken geldi baba bildiğim amcam yanıma. Örgülü saçlarımın üstüne kırmızı bir yemeni attı. Gözleri yaşlıydı. Onu hiç gözleri yaşlı görmemiştim. İç yeleğinin cebine elini attı ve altın köstekli saatini çıkarıp, avuçlarıma bıraktı. Bunu bana, ev...