Bölüme geçmeden önce, siyasi görüşlerinizi bir köşeye bırakıp, o dönemde kendi fikirlerini bile beyan edemeyen insanların neler yaşayabileceğini düşünmenizi istiyorum. Empatinizi konuşturun ve öyle okuyun.
Ayrıca, gerçeklerden alıntı olduğu için inkar edilemez bir gerçek var ortada. Bunları örterek yazamazdım. Umarım bana kırılan olmaz. Kendime yerine koyduğum bu hikaye insanları, sessiz kalmamı zorlaştırdı.
Keyifle okuyun. Selam ve dua ile...
Not; Zelal'in büyümesine az kaldı.
"Temmuz"
Uyandığımda, henüz güneş doğmamıştı. Doğrularak kocamı kontrol ettim. Gecenin serinliğini istermiş gibi cam kenarına ilişmiş, örtüsünü üzerinden atmıştı. Onun, ağabeylerimden biraz farklı olarak düzenli yattığını fark ettim. Sözcükleri, yürüyüşü hatta nefes alması kadar düzenliydi...
Doğruldum. Onun üzerini örtmeyi kendime vazife edinmiştim. Karısı olarak en azından bunu yapmam gerekirdi.
Karısı... Adamın üzerini örterken bu sözcüğü kafamdan defalarca geçirdim. Anlamımı, neden burada olduğumu düşündüm. Bana dokunmamıştı. Yengem bana dokunacağını söylemişti ama adam korkularımı anlıyormuş gibi benden uzak durmuştu. Buna sevinmem gerekirdi. Ama korkuyor ve biraz da hüsran dolu hissediyordum.
Ya bebeğim olmayınca beni gönderirlerse? Ya, bu evliliğin gerçek kılınmadığını öğrenirlerse? Onları suçlayamazdım. Akıllı, iyi görünümlü ve becerikli bir oğulları vardı. Muhtemelen babasının bütün işlerini üstlenecekti. Bunu kolaylıkla yapardı. Ve böyle bir adamın oğulları olmalıydı. Soyunu devam ettiren, ona benzeyen ve yerini garantileyen oğulları...Ona bunu verecektim. Nasıl yapacaktım bilmiyordum ama öğrenecektim.
Odadan çıkarken simli aynaya gözüm ilişti. Bir gelin hediyesiydi bu. Her gelinin odasında bir tane aynalık bulunurdu.
Yansımam benimle alay ediyordu. Bir erkeğin kadını olamayacak küçük görünüyordum. Belki de yaşıtlarımdan bile küçük... 14 yaşında bir kızın kilosu ve boyu yoktu bende. Taş çatlasa, 12 gözüküyordum. Düşen suratımı toparlayarak dışarı çıktım.
Kimsenin uyanmadığını fark ettim. Gece göğü maviye çaldığı için birazdan güneş doğacak ve insanlar uyanıp hayvanlarıyla, tarlalarıyla ve hayat meşgaleleriyle uğraşacaktı.
Tulumbanın başına geçerek tasa temiz su doldurmaya çalıştım. Paslanmış sapı beni zorlasa da pes etmedim. Tasın içinde ki su nefis bir soğuklukla yüzümü okşadı. Sükunet içinde aldığım abdestimle, minderli odayı bulana kadar sabah ayazının tadını çıkardım.
Kırmızı bir kilim ve şark köşesinin bulunduğu bir oda buldum. Seccadeler üst üste dizilmişti. Memnun kalarak tebessüm ettim. Çok fazla namazlık vardı, bu da demekti ki, çok fazla namaz kılan vardı. Kocamın da bunlardan biri olduğunu dün gece öğrenmiştim.
Namazımı kılıp, işe koyuldum. İlk ziyaret ettiğim yer tabi ki ahırlarıydı. Sabahın bu saatinde koyunlar süt vermeyi severdi. Yengemin himayesindeyken onlarla ilgili her şeyi öğrenmiştim. Özenmiş yemlerini harmanlamayı, bir vakitte dağlara çıkarıp yaylamayı, postlarını kırpmayı, yavrularını doğurtmayı... Kimse bana bunları zorla yaptırmamıştı. Onlarla ilgilenmeyi ve bilgi edinmeyi seviyordum.
Bu yüzden dayanamayıp hepsiyle bir bir ilgilendim. Sütlerini sağdım, yemlerini verdim, ahırı temizledim... Yorgunluğun verdiği o güzel sızıyı omzumda hissedene kadar çabaladım. Burada ki insanların daha geç uyandıklarını fark edene kadar, çayı demlemiş ve köy çökelek, bal ve kaymaktan oluşan kahvaltıyı hazırlamıştım. Demliği közün üstünde bırakarak gün doğumu izlemeye koyuldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kitap Oluyor/Düzenlemede/Kaldırılacak"GELİN"
General Fictionİp atlarken geldi baba bildiğim amcam yanıma. Örgülü saçlarımın üstüne kırmızı bir yemeni attı. Gözleri yaşlıydı. Onu hiç gözleri yaşlı görmemiştim. İç yeleğinin cebine elini attı ve altın köstekli saatini çıkarıp, avuçlarıma bıraktı. Bunu bana, ev...