Haşerelerle boğusurken yazdığım bu bölümü afiyetle okuyun. :-) Ben de köy havasını içesine koklarken, hain böceklerden dip köşe kaçayım.
Köy yolları çamurluydu. Henüz yağmur yağmış gibi yumuşacık ve kahverengiydi. Bol hasat çıkarıyor olmalılardı. Bizim köy şehrin en kurak köyü olduğu için, yağmurun kıymetini iyi bilirdim. Yağmur hayat getirirdi. Yeşillik, ekmek, toprak ve para getirirdi...
Para benim için ehemmiyetsizdi. Ancak yeşilliği ve çiçekleri sevdiğim için, köyün yamacında ki yağmur dağını çokça aşındırmıştım. Haşarı bir çocuk değildim, amcamı üzmemek için pek uzaklaşmazdım. Zaten yağmur dağına da tek başına çıkmazdım. Amcamın büyük oğlu Asım ağabeyim beni çıkarırdı. Ondan üç adım öteye gitmeyeceğime söz verirdim ve akşam güneşi batana kadar çiçeklerin içinde oynamama izin verirdi. O da şarkı söyler ve ağzında çiğnediği yapraklarla gökyüzünü seyrederdi.
Onu öz ağabeyim gibi severdim. O da beni bir kız kardeşten farksız görürdü. Köylülerin nasıl düşündüğünü önemsemez, hediyeler getirir, gezdirir ve güldürürdü. Birkaç yıla kadar omuzlarında gezdirdiğini hatırlıyorum.
Benim yokluğuma üzülecek miydi? Askerdeydi. Amcamın söylediğine göre ortalık yine karışmış ve ağabeyim sınırda görev yapıyordu. Şu "Görev"in nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum ama ağabeyim için her gece dua ediyordum. Şimdi geri döndüğünde amcama kızmamasını ümit ediyordum. Biraz asabi ve sinirli olsa da, bana karşı yufka yürekliydi. Eğer yanıma gelirse, onu sakinleştirmeyi ve kocamla arkadaş olmasını umdum. Böylelikle sık sık yanıma gelebilecekti.
Kocama baktım. Uzun boyu koca bir dağı andırıyordu. Çok şişman değildi. Hatta köy erkeklerine göre oldukça zayıftı. Beslenmiyor muydu? Yengemin tembihlerini uygulamam gerekecekti. Yemek yapmayı öğrenmem ve onu beslemem... Böylelikle evimize sıcak ekmekler getirecek ve bana sağlıklı çocuklar verecekti.
Yüzüm kızardı. Çocuklar... Benim çocuklarım... Onları nasıl büyütecektim? Onlarla nasıl oynayacaktım? Taşıyabilecek miydim? Nasıl doğuracaktım?
Doğumun o sancıları ve çığlıkları hatırıma gelince birazcık sarardığımı hissettim. Bir kadın olarak kocama erkek çocuğu vermeliydim. Yüzünü yere eğmemeli ve onu gururlandırmalıydım. Ama doğumdan öyle korkuyordum ki, hamile kalırsam üzülecek gibiydim.
Kafamı iki yana salladım. Neler düşünüyordum? Tabi ki hamile kalacaktım. Tabi ki amcama ve kocama layık bir kadın olacaktım. Annem doğurgan bir kadındı. Ben de onun gibi sağlıklı bebekler dünyaya getirebilirdim.
Düşüncelerimin gidişatını bir ıslık sesi böldü. Batan güneşe inat neşe içinde çığırıyordu. Heveslendim. Ona karşılık vermek istedim. Ellerimi kaldırdım ve öylece kaldım. Eldiven giymiştim. Kayınbabamın benim için getirdiği hediyelerden biriydi. Bir diğeri ise üzerimde ki al elbise ve başımda ki al örtüydü. Şalvarım ve tuniğim biraz büyük gelse de, eldivenlerim ellerime tam oturmuştu. Onlara uyumlu ucu sivri pabucum ise güneşin ateşiyle ışıl ışıl parlıyordu. "Gelin" olmuştum ben. Artık ıslık çalamaz, bağıramaz, koşamaz ya da yüksek sesle konuşamazdım. Artık evden dışarı tek başına çıkamazdım. Kocamın razı olmadığı hiçbir şeyi yapamazdım.
Islık sesini takip eden bir zurna ve davul duyuldu. Bir anda dağlarda yankı bulan bir türkü gibi torakları titretti insanların sesleri. Zılgıtlar çalınıyor, kimileri atımızın önüne getirilen kurbanı zapt ediyor, kimileri ise bize gülerek bakıyorlardı. Kadınlar çarşaflarının ya da beyaz yemenilerinin ardından elleriyle ağızlarını örtüp birbirlerine yaklaşıyor ve fısıldıyorlardı. Komşularımızda birinin hakkında kötü bir şey söyledikleri zaman böyle yapardı. Amcam bana dedikodunun çok kötü bir şey olduğunu söylediği içim, o kadınları bir kereye mahsus uyarırdım. Ama burada sessiz kalmam gerekiyordu. Ve muhtemelen bu kadınlar benim dedikodumu yapıyorlardı. Daha dik oturdum. Kocama layık bir gelin olabilmek için güçlü ve dik olmam gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kitap Oluyor/Düzenlemede/Kaldırılacak"GELİN"
General Fictionİp atlarken geldi baba bildiğim amcam yanıma. Örgülü saçlarımın üstüne kırmızı bir yemeni attı. Gözleri yaşlıydı. Onu hiç gözleri yaşlı görmemiştim. İç yeleğinin cebine elini attı ve altın köstekli saatini çıkarıp, avuçlarıma bıraktı. Bunu bana, ev...