"Multi'yi dinleyin" ;-)
Not; Çok sorulduğu için bu soruya cevap vermem gerekiyor. Kızımız büyüyecek. Yakın bir zamandı. Ayrıca dönemi soranlar da olmuş. Tarihi kurgu kategorisinde çünkü hikayemiz tahminen 1940 ve 1950 yılları arasında gelişiyor.
Dilerim bu hikayemi de diğer hikayelerim gibi benimser ve kucaklarsınız.
Birnordaha; Kapağı nasıl buldunuz? Pek becerikli değilim bu konularda. Eğer Çocuk Gelin için elinizde resim veyahut güzel bir kapak varsa, beklerim. ^^ Hikayeye uygun bir tane bulursam gelecekte değiştiririm.
Selam ve dua ile, keyifli okumalar.
Ellerim de ki koca eller terliyordu. Avuçlarım kaydıkça, daha sıkı tutundum. Ömrüm boyunca onlara tutunmayı ne çok isterdim...
Gitmem gerektiğini söylüyordu yengem. Vakti geldiğinde... Ama bana anlattığı o şey olmamış, henüz vakti gelmemişti. Yine de kadın mı olmuştum? Yaşıtlarımdan daha erken mi büyümüştüm?
Anlamıyordum. Aşağı baktım. Bedenim küçüktü. Bir kadın gibi görünmüyordum. Hatta yengem çok zayıf olduğumu ve ilerde hiç bir erkeğin bana alıcı gözle bakmayacağını söylüyordu. Ama ilerde değil, şimdi oluyordu. Bir erkek benimle evlenecekti.
Kimdi? Kaç yaşındaydı? Amcam gibi sevgi dolu muydu? Yoksa babama mı benziyordu?
Susamıştım. Güneş bugün göz kapaklarımı bile terletiyordu. İp atlarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim. Su içmemiş, tek lokma yemek yememiştim. Sadece Ayşe'nin verdiği ve şehirden getirdiği tatlı şekeri yemiştim. Ayşe onları kimseyle paylaşmazdı. Ama benim için hep bir tane ayırırdı. Beni sevdiğini biliyordum. Çünkü ben de onu seviyordum. Dedem bir keresinde, güzel kalplerin birbirine benzeyeni sevdiğini söylerdi. O yüzden, ben seviyorsam, o da beni seviyor demekti.
Amcamın tuttuğu avuçların yine kaydı. Çaresizce tutundum ama sonra, çeşmeyi gördüm. Evimizin hemen yanında... Genelde böyle boş olmazdı. Komşu teyzeler başında sohbet eder, işten kaytarırdı. Yengem öyle diyordu. Dedikodu yapan kadınların işten kaytardığını...
Şimdi ben de su başına gitmek, kana kana içmek, hatta mümkünse kirli yüzümü yıkamak istiyordum. Evleneceğim adamın beni böyle kirli görmesini istemiyordum. Beni beğenmesini ve dövmemesini ümit ediyordum. Erkek memnun değilse, dövüyordu. Bunu öğrenmiştim. Bazen amcam bile çok sinirleniyor ve yengeme bağırıyordu.
"Amca..." dedim, titrek bir sesle. Amcam bana döndü. Gözleri hem nemli, hem de öfke doluydu. Sanki konuşmam onu rahatsız ediyordu. "Su içmek istiyorum." dedim son cesaretimle.
İfadesi yumuşadı. Etrafı taradı ve çeşme başında oynayan çocuklardan başka kimseyi göremeyince başıyla onayladı. O güçlü ellerini yumuşattı. Uyuşan avucumu oynatarak çeşme başına doğru seke seke gittim. Amcam, "Zelal!" diye seslendi arkamdan.
Hemen ona döndüm. Bana uzun uzun baktı ama söyleyeceği şeyden vazgeçmiş gibi kafasını iki yana salladı. "Neyse, ilerde öğrenirsin zaten." dedi ve arkasını dönüp, bir ağaca yaslandı. Cebinden bakır kutusunu çıkardı. O siyah dumanı çıkaran tütünü sardı ve ateşleyip, içmeye başladı. Arkamı dönerken içimde çok derin bir keder belirdi. Amcam bu aralar çok tütün içiyordu.
Çeşme başında oynayan çocuklara, "Selamun Aleyküm." dedim. İnsanlara Allah'ın selamını vermek, hatta boş bir odaya, boş bir alana bile Allah'ın selamını vermek her Müslümanın göreviydi. Görevimi yerine getirmenin memnuniyetiyle çeşmeye doğru eğildim. Oynayan iki erkek ve bir kız çocuğu soluklandı. İkisi benden küçüktü. Bir erkek çocuğu da muhtemelen benimle yaşıttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"Kitap Oluyor/Düzenlemede/Kaldırılacak"GELİN"
General Fictionİp atlarken geldi baba bildiğim amcam yanıma. Örgülü saçlarımın üstüne kırmızı bir yemeni attı. Gözleri yaşlıydı. Onu hiç gözleri yaşlı görmemiştim. İç yeleğinin cebine elini attı ve altın köstekli saatini çıkarıp, avuçlarıma bıraktı. Bunu bana, ev...