sevgili ve korku; 11

167 32 20
                                    

ah canım sevgilim
derin bir okyanustayım

sabahtan beri dilime dolanmış şarkıyı mırıldanmaya çalışıyordum, anlamadığım bir dildeydi, çevirisine baktığımda ise çok hoşuma gitmişti bu şarkı. kolumda ki bez çantayı içeri girdiğim kütüphanenin masasına bıraktım.

siyah maskemi indirmeden çalışanlardan birinin yanına gittim "şeker portakalı kitabını arıyordum, burada var mı acaba?"

sarı saçlı kadın çalışan dudak büzüp başını iki yana sallamıştı "malesef hayır efendim, kütüphanemizde yasaklı kitaplar arasında."

daha neden diye soramadan çekip gitmişti çalışan, şaşkınlıkla rafların arasında gezinmeye başlamıştım. kitap kokusu beni sarhoş ederken gülümsedim, abimle beraber çok severdik kitap okumayı..

ben daha okumayı bilmediğim için o bana okurdu, babam ses çıkarttığımız için sinirlense de annem çok sevinirdi kitaplara ilgi duymamıza. dolan gözlerimi birbirine bastırıp rastegele elime aldığım bir kitaba baktım.. beyaz geceler..

dudaklarım büzülürken ne yapacağımı şaşırmıştım. elimde ki kitapla beraber kaydımın olduğu kütüphaneden çıktım, başıma keskin bir acı saplansa da umursamamaya çalıştım.

tanıdık hissettiren herşeyden nefret eder olmuştum.

hava soğuktu, seul ruh halimi yansıtıyordu.

gök gürleyince yağmur yağacağını anlamıştım, elim korkuyla kalbime giderken geriye adımladım. dudaklarım titremişti ister istemez. gözlerim kararırken arkamda kalan kütüphanenin duvarına tutundum, geçmiş, geleceğimi mahvediyordu.

elim telefonumu bulurken hızla kütüphaneye girdim, jisoo unnie yazan yere tıklayıp açmasını ümit ettim lakin aradığınız kişiye ulaşılamıyor denildiğinde kapattım. kendimi sessizce bir sandalyeye bırakıp rehberime baktım.

sadece iki isim vardı.

jisoo unnie
park chaeyoung

beni gelip almasını isteyemezdim, bunun yerine bir taksi çağırabilirdim ama yapamazdım, hiç tanımadığım birinin arabasına öylece binemezdim. jisoo unnie bile beni zar zod ikna ederdi, onun adını söylemeyen hiçbir taksicinin taksisine binmezdim.

park chaeyoung yazan yere tıkladım.

arama başlatıldı ve tam dördüncü çalışın ardından açtı.

"lisa?" boğuk sesi ve gelen hışırtılarla yutkundum.

"b-bayan park, uyandırdım mı?"

bir süre ses gelmedi, ardından derin bir nefes sesi duydum. "eh ne yalan söyleyeyim biraz öyle oldu. ama aradığın için teşekkür ederim, uyuya kalmıştım dışarıya çıkmam gerekiyordu. ve kabalığımı mazur gör lütfen sormayı unuttum, nasılsın?"

yutkundum "iyiyim."

"hm, iyisin öyle mi?"

"evet."

bir kedi miyavlamasına benzer çıkmıştı sesim, kıkırdayışını duydum. "seni görmek istiyorum aslında, yarın ki seansımızı gerçekleştiremeyeceğiz çünkü busan'a gitmem gerek işlerim için. o yüzden bugüne almak istedim randevumuzu, senin için sıkıntı olur mu?"

roseanne yalan söylüyordu. biliyordu kötü hissettiğim için aradığımı, ve o da gideceğim bahanesine sığınıp yanıma gelmek istiyordu.

"o-olur uygunum ben."

gülümsediğini hissettim, sonra bu düşünceme karşın kızdım kendime. nasıl hissedebilirdim ki böyle bir şeyi?

"evde misin? seni almaya geliyorum."

idama sürüklenen açelyalar | chaelisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin