dört bir yanımı sarmış zehirli sarmaşıklar; 17

97 13 0
                                    

karakol yolundaydık.

üstümde kalın bir mont büyük bir atkı ve sıcacık bir bere vardı, arabanın içinde olmamıza rağmen chaeyoung kapkalın giydirmişti beni, kendisi ile sadece ince bir tişörtle duruyordu, nefes alamadığını söylüyordu.

kıpır kıpırdı yüreğim, ablamı bulacaktım, sarılacaktım ona doya doya koklayacaktım saçlarını, ağlayacaktım onunla beraber nefesine nefes olacaktım ablamı yaşatacaktım.

"daha çok var mı?"

yoldan bakışlarını ayırmadan cevap verdi "az kaldı küçüğüm, bir on dakikaya oradayız. heyecanlı mısın?"

gülümsedim "çok, çok heyecanlıyım. ablamı bulunca gitmek istiyorum bu ülkeden, burası çok acıtıyor chaeyoung."

kaşlarını kaldırdı ve direksiyonu sağa kırdı, farklı bir yola girmiştik, daha sessiz bir yola. "ablanla beraber mi gideceksin? beni almayacak mısın yanına güzel kızım?"

kalbim tekledi.
güzel kızım deyişinde göz kapaklarımın heyecandan titrediğini hissettim. "gelir misin ki benimle? başka bir ülkeye, başka bir hayata? benim gibi biriyle, bir yola çıkmak ister misin?"

burnundan sinirli bir nefes verdi, kısa bir süreliğine göz göze geldik ve ben o an konuşmasa bile olur dedim, çünkü gözleri herşeyi anlatıyordu, sus diyordu bana, daima tutacağım ellerinden, dudaklarından dökülmesin böyle cümleler.

konuşacağı sırada bir anda ani fren yapınca ikimiz de neye uğradığımızı şaşırmıştık, bir araba önümüze kırdığında korkuyla chaeyoung'un koluna tutundum, gözlerim büyümüş kalbim sıkışmaya başlamıştı. sürücü koltuğundan inen adamı gördüğümde de nefesim kesilmiş çoktan gözlerim dolmuştu.

"hayır chaeyoung hayır, kapıları kilitle bir şey yap gidelim. öldürecek bizi, tuzak, tuzak kurmuş, chaeyoung lütfen."

lâl olmuş gibiydi, sadece "lalisa" diyebildi o da arabadan inen adama şaşırmıştı. vitesi geriye almaya çalıştı ama arkada da bir araba vardı, tek yoldaydık ve iki tarafımızda kapalıydı. önümüz sularla kaplıydı.

dudaklarımdan bir hıçkırık kaçarken ellerimi kendime sardım, titremeye başlamıştım. sayıklıyordum sürekli, kurtulamayacaktım, ölsem dahi kurtulamayacaktım.

kapının açılma sesini duyduğumda şokla başımı kaldırıp arabadan inen chaeyoung'a ve elinde ki silaha baktım, gözleri bomboş ve sinirle karşısında ki adama bakıyor, silah tutmadığı eli titriyordu.

o bu adamı tanıyordu.

bir şey konuşuyorlardı hatta chaeyoung bağırıp çağırıyordu adama ama o pisliğin umurunda değildi, bir baş işareti yaptığında kendi kapımın açıldığını duydum. korkuyla çığlık atıp kollarımı koltuğa sardım. chaeyoung çığlığımı duyduğu gibi endişeyle bana dönmüştü, gözleri sinirle büyümüş arabaya doğru hareketlenmişti ama o adam onu tutmuştu.

kollarımdan tutulup sertçe çekildiğimde ağlamaya başlamıştım çoktan, savaşmayı çoktan kesen bedenim savrulup gidiyordu. sadece debeleniyordum, ağlıyor chaeyoung'ın adını bağırıyor ve beni tutan adama vurmaya çalışıyordum, ellerime değen soğuk kelepçe ile neye uğradığımı şaşırdım. önce ellerime ardından ayak bileklerime kelepçe taktılar, o adamların polis olduğunu anlamam çok uzun sürmedi.

misa'nın kardeşi wonyoung, bana ihanet etmişti.

"bırak beni, bırak beni, bırak beni. çok yoruldum lütfen bırak beni, sana hiçbir şey yapmadım, lütfen bırak beni. bırak aşkıma gideyim, bırak ablama gideyim, misa, lütfen."

idama sürüklenen açelyalar | chaelisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin