tren raylardan saptı, bir okyanusa değil uçuruma yuvarlandı; 20 [final]

92 17 4
                                    

yazar'dan. 
🎵🎶 sena şener- dostum değil uykular

ölüm.

ölüm basitti, öldürmek çok basitti, yaralamak, kan akıtmak, birinin işini bitirmek saniyeler içinde gerçekleşirdi. peki öldürenin zihni sağlıklı mıydı? sağlıklı biri, başkasını öldürebilir miydi? eline iğne batsa ağlayan insanlar, katil olabilirler miydi?

misa minrou, henüz yirmi beş yaşında.
babası bir trafik kazasında ölünce annesi yeni bir adamla evlenmişti. evlendiği adamın kızına aptal dediği için, o adam tarafından iğrenç şeyler yaşamıştı. lalisa'nın babası kuzey kore'de doğup büyümüş acımasız bir millet vekiliydi.

misa minrou, yaşadıklarını bizzat lalisa manobal'a yaşatmıştı. istemediği halde ona dokunmuş, dövmüş, zorbalığa uğramasını sağlamıştı, henüz çok küçüktü aklını yitirdiğinde. evet, aklını yitirmişti, bir adam ufak bir kelime yüzünden ona aklını yitirtmişti.

içinde ki öfke arzusu gün geçtikçe büyüdü ve lalisa'ya elinden gelen herşeyin en kötüsünü yaptı. lalisa ise sadece sustu, jisoo'ya bir zarar gelmesin diye sustu, daha kötü şeyler olmasın diye sustu, canı yandığında kendi kendine ağladı. jisoo dahil hiç kimse misa'nın bunları yapmaya devam ettiğini bilmiyordu.

jisoo kim, lalisa manobal'ın ablasıydı.
kan bağları yoktu ama ablasıydı işte, canından bir parçaydı.
onu her türlü psikoloğa götürmüş, elinden geleni yapmıştı. en son ise park chaeyoung adında genç bir psikoloğa götürmüştü.

ilk defa, lalisa'nın hayatında ilk defa özenle hazırlandığını görmüştü. lisa'yı siyah maskelerinin üzerine çiçek çizerken görmüştü, lalisa o psikoloğa gittiği hergün çiçekler çiziyordu odasının duvarlarına.

jisoo fark etmişti, lalisa'nın kalbinde büyümeye başlayan çiçekleri fark etmişti. küçük kardeşi aşık olmuştu, ona güzel kızım diyen, bedeni daima hasretten yanan, acılarla dolu bir yüreği olan bir kadına aşık olmuştu, park chaeyoung'a.

park chaeyoung'ta tıpkı lisa gibi şanssız bir hayat geçirmişti
henüz daha liseye giderken okul arkadaşlarından birinin abisi tarafından tecavüze uğramış ve bir kızı olmuştu. babası chaeyoung'u reddettiğinde onu sokağa attığında daha çok küçüktü chaeyoung, on yedi yaşındaydı, reşit bile değildi.

kucağında bir bebekle hayata tutunmak çok zordu.
tam başardım derken o adam çocuğu olduğunu öğrenmiş ve o çocuğu yok etmek için chaeyoung'tan kaçırmıştı onu. chaeyoung küçük kızını bulduğunda, kızı kanlar içinde yatıyordu, daha anne bile diyemiyordu küçük kızı.

şimdi ise yeni bir küçük kızı vardı, canına can olmuştu. öpmelere doyamayacağı bu kızı sırf korkmasın diye öpemiyordu, sarılıyordu, göğsünde uyutuyordu onu, kalbi deli oluyordu, her o kızı görüşünde deli oluyordu. lisa'ya annesini anlatıyordu, sahi chaeyoung'un en özeli annesiydi, ne için annesini bu yabancı kıza anlatıyordu?

o maskenin ardında ki gözleri gördüğü an anlamıştı annesi ile aynı kaderi yaşayacağını. yaşadı da, annesi sevdiği kadını bir hiç uğruna okyanusların derininde kaybetti, chaeyoung ise sırtından vuruldu sevdiği kadın için.

gözlerini ilk açtığında sorduğu şey "lisa nerede?" olmuştu.
park chaeyoung komaya girmişti, yaklaşık üç ay boyunca koma da kalmıştı. gözlerini açtığında ise artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.

idama sürüklenen açelyalar | chaelisaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin