Keyifli okumalar ballarım. Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Sizleri seviyorum! ❤️
💋
Kraliyet üyeleri, asla başka bir kraliyet üyesini, özellikle de ittifak halinde olduğu bir kraliyetten kimseyi öldüremezdi. Bu hem yasaktı, hem de büyük bir aptallıktı.
Özellikle de ben bir Prenses olarak, Vampir Kralı neden öldüreyim ki zaten? Ne gibi bir çıkarım olabilir?
Askerler anında ellerimizi çözerken hafifçe güldüm. İdam alanını adeta ölüm sessizliği kaplamıştı ancak planlananın aksine ölen biz değildik. Kral Hector'a baktım.
Güzel zort oldu he ehuhehuuhu
"Hectorcuğum," dedim yüzümdeki bariz alayla. "Şaşırmış gibisin."
Az önceye kadar şaşkınlıkla bezeli yüzü tekrar eski ifadesizliğine bürünmüştü, "Yanlış anlaşılma için üzgünüm," dedi usulca. Ardından, "Sebastian," diye seslendi yardımcılardan birine. "Lütfen Prensesimize ve arkadaşına odalarına kadar eşlik et. Güzelce dinlensinler."
Sebastian yanımıza gelerek, "Prensesim," diyerek önden yürümemiz amaçlı bir işaret yaptı.
Gözlerimi bir saniye olsun Hector'dan ayırmazken, "Bu burada bitmedi," dedim net bir sesle.
"Bitmesin," dedi sert sesiyle.
Neşe'nin elini daha sıkı kavradım ve önden yürüyerek hızla idam alanından ayrıldık. Arkamızda bizi Sebastian ile Noney takip ediyordu.
Neşe Türkçe, "Şükür kurtulduk," diye mırıldandı.
Sebastian'a döndüm, "Sarayda olduğumuz müddetçe sen bizimle ilgileneceksin," dedim. Gözlerime kararsızlıkla baktığını gördüğümde ise, "Bu bir emirdir," diye yeniledim cümlemi.
"Pekala efendim," dedi ve bizi sarayın iç kısmına yönlendirdi.
Krallığın ruhuna yarışır şekilde siyah ve kırmızıdan oluşuyordu her yer. Abartı avizeler, biblolar, tablolar, mobilyalar... Her şey insanın ruhunu emercesine kasvetliydi.
Bir hayli geniş olan merdivenlerden birkaç kat yukarı çıktık. Uzun koridorda birçok kapı vardı.
"Sandra Hanımefendi, bu oda sizin," diyerek sağdaki bir kapıyı gösterdi Sebastian. Hemen karşısındaki kapıyı ise bana... "Prenses Rosealine..."
Neşe'nin kolunu sıvazladım, "Odana gir güzelce dinlen, keyfini çıkar," dedim usulca.
Ardından Noney'e döndüm. Bu teyze geçenlerde bize iğrene iğrene bakıyordu ancak ben ona öyle bakmadım. "Neşe Sandra ile bana temiz elbiseler getirin lütfen." dedim sert bir sesle.
Noney, "Tabii," diyerek hızla yanımızdan ayrıldı. Neşe de bana el sallayıp kendi odasına girdi.
Sebastian'a baktım. "Hector'a söyle, bir ara muhakkak yanıma uğrasın," deyip herhangi bir cevap vermesine izin vermeden odama girdim.
Sarayın diğer taraflarına nazaran gümüş renklerle döşenmiş ferah bir odadaydı. Sarayda olduğunu hissettirircesine ihtişamlı, büyüktü. Koskocaman çift kişilik yatak, makyaj masası, bir koltuk grubu ve üç kapı vardı.
Burayı satsam Fejian'dan kaç daire alırdım acaba? Tabii annem beni dolandırarak paramı elimden almazsa...
Bir kapı geniş mi geniş terasa açılıyordu. Teras güzel bir manzara değil, kapkaranlık bir orman sunuyordu insana. Siyah kuşlar sarayın etrafını sarmış, mesken altına almış gibiydiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PABUCUMUN KANI
VampirosBen Gül Rosealine. Mükemmel bir hayata, mükemmel bir işe, mükemmel dostlara ve mükemmel bir aileye sahiptim. Ta ki, en yakın arkadaşım Neşe Sandra ile çıktığımız kamp yolculuğunda arabamın bagajında bir ceset bulana ve o cesetin Vampir Kral olduğunu...