"Kimi kaybettiysem benim için değerli hep o oldu. Keşke kaybettiğimde değil yanımdayken verseydim hak ettikleri değeri. Şimdilerde elimde kalan birkaç keşke, bolca özlem ve sızlayan bir vicdan."
Bahçedeki kamelyada bacak bacak üstüne atarak oturuyordum ve elimde bir moda dergisi vardı. Üzerimde ince, askılı beyaz bir atlet olduğu için sutyenimin askıları görünüyordu. Aynı zamanda mini bir kot şort giydiğim için çıplak bacaklarım da ortadaydı. Bu sıcak havada neden çizme giydim, bilmiyorum ama kahverengi çizmeler bugün hoşuma gitmişti. Masanın üstünde az önce tırnaklarıma sürdüğüm kırmızı oje duruyordu. Nöbet tutan birkaç korumanın bakışları altında ojeyi sürmek biraz rahatsız ediciydi. Dar atletimden dolayı dik göğüslerim dikkat çekiyor, atletin açık yakası göğüslerimin arasını gözler önüne seriyordu. Ayağa kalktığımda ise şorttan dolayı sıkı kalçam göze çarpıyordu. Yüzümdeki makyajı ve dudaklarımdaki kırmızı ruju saymıyorum bile. Bütün bunlar hep sevdiğim şeylerdi.
Evet, kendimi teşhir etmeyi seviyorum ama dışarıdan bakanlar için hafif meşrep bir kadın veya bir sürtükten farkım yoktu. Ne yazık ki içinde bulunduğum toplum açık giyinen kadınlara bu sıfatları yakıştırıyordu. Oysa ki namus kavramının kılık kıyafetle hiçbir ilgisi yoktu. Her şey insanın karakteriyle ilgiliydi. Ne yani tüm kapalı kadınlar namuslu tüm açık kadınlar da namussuz mu? Gülerek başımı iki yana salladım. Bazen bunun tam tersi yaşanırdı ama kimse fazla üzerinde durmazdı.
"Ne okuyorsun?" diyen bir ses duyunca başımı kaldırdım ve tepemde dikilen Rengin'i gördüm. Yeni uyanmış gibi uykulu gözlerle bana bakan kadını bahçenin bu tarafında görmeyi beklemiyordum. Yine bir tişört ve eşofman altıyla duruyordu. Elimdeki dergiyi kapatıp derginin adını ona gösterdim. Derginin adını sesli okuyup, "Şanslı sürtükler mi?" deyince başımı salladım. Bir moda dergisi için ilginç bir isimdi.
Karşıma oturup ağzını biraz açarak esnedi. Hâlâ uykusu varmış gibi görünüyordu, oysa ki ben Sabah altıda uyanmıştım. Saçları kısa olduğu için gece uyurken kabarmıştı ama onları tarayıp düzleştirmek yerine bu halde dışarı çıkmıştı. Asla yapmayacağım şeylerden birini büyük bir özgüvenle yapıyordu. En azından gözlerinin altındaki koyu halkaları kapatıcı yardımıyla gizleyebilirdi. Bu kadın nasıl göründüğünü zerre kadar umursamıyordu. Kendiyle barışık insanlara hep gıpta etmişimdir.
Aslında bende kendimle barışığım tek fark ben kendime bakmayı, kendimle uğraşmayı seviyorum. Estetiğe de karşı değilim. Zaten burnum da daha önce bir estetik işlemden geçmişti.
Rengin'in burada ne işi olduğunu sorgularken, "Buradan gitmeni istiyorum," deyiverdi birdenbire. "Geldiğin yere dön." Anlaşılan gece rüyasında beni görmüş olmalı ki sabah uyanır uyanmaz soluğu benim yanımda almıştı.
"Gidecektim zaten," dedim küstah bir tavırla. "Hatta bavulumu toplayıp havaalanına kadar gittim." İntikam isteyen gözlerim onun üzerinde oyalandı. "Ama yaptığın iğrenç röportaj kalmam için bana iyi bir neden verdi." Eğer rahat dursaydı ben çoktan onların hayatından çıkmış olurdum.
"Bige," dediğinde dudaklarındaki bu tehlikeli gülüş de neyin nesiydi? "Kendi iyiliğin için defolup git hayatımızdan," dedi buz gibi bir sesle. O istedi diye bende gideceğim öyle mi?
"Seni korkutan nedir Rengin?" Arkama yaslanıp boş bakışlarımı ona diktim. "Sorun Karun değil mi? Bana ilgi duymasından korkuyorsun." Beni kendine bir rakip, ilişkisi için bir tehlike olarak gördüğünü biliyorum.
"Karun mu?" Başını iki yana sallayarak güldü. "Benim için bir tehdit değilsin çünkü Karun'un bir kadından nefret ettiği her şeye sahipsin." Bunları söylerken gözleri makyajlı yüzümde, açık vücudumda oyalanıyordu. "Karun gibi adamlar metreslere ilgi duymaz." Bam telime basıp beni kızdırmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKA VE SANRI
Fiksi Umum"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle evlenmek mümkün müydü? Gerçekten nikâhta bile sahtekârlık yapılabilir miydi? Başına gelene kadar Big...