3: Hırsız

660 55 21
                                    

Hava kararana kadar etrafta dolanıp çevreyi tanımaya çalışmıştım. Gördüğüm lokal marketlere de girip fiyatları incelemiştim. Kentucky'e göre daha uygun olsalar da çok da bir farkı yoktu. Birkaç sent tasarruf edebilirdim sadece.

Hava kararmaya başladığında sabah kasedimi bıraktığım dükkana gittim. Giderken her ne kadar kaybolacak gibi olsam da yolu sora sora bulabilmiştim.

Kapıyı açtığımda çalan zil sesi ile Robin bana baktı. Kasaya, yani ona doğru ilerlerken gözlerimle Steve'i arıyordum. Robin kasanın altındaki dolaptan kasedimi çıkarıp kasaya koyarken konuşmaya başladı.

"Boşuna arama çocuklarına gitti."

Çocuk? Gözlerim büyürken Robin gülerek devam etti. Steve ile dalga geçiyor gibiydi. Yakın arkadaş olduklarını düşünmeye başlamıştım.

"Kendi çocukları değil, bakıcılık yapıyor."

İki işi varsa eğer burada geçinmek zor olmalıydı. "İkinci işi mi var yani?"

Sorumla Robin kahkaha attı. Komik bir şey mi sormuştum. "Hayır hayır, arkadaşları ama ailesi gibi görüyor. Tatlı çocuklar ama sinir bozucular."

Tamam şimdi anlamıştım işte. "Anladım." Benden kasedin parasını istemeyecekti umarım çünkü karşılayamazdım. Ama Steve ile kahve içemeyeceğimi düşünürsek olası bir ihtimaldi. Kasedi alarak walkmanime taktım. Robin henüz bir para istememişti.

"Buralarda iş aradım bugün ama pek bir yerle karşılaşamadım. Sen bir yerler biliyor musun?"

Biraz düşündü. "Kaç yaşındasın?"
"On yedi. Yakın zamanda reşit olacağım ama."

"Okumuyor musun?"

Bir yabancıya hayat hikayemi anlatmak istemediğimden dolayı kısaca cevap verdim. 

"Başka bir eyaletten geldim."

Anlar bir biçimde kafasını salladı. Kapının zili tekrar duyulunca bana veda ederek yeni gelen müşteri ile ilgilenmeye gitti.

Dükkandan çıkarak walkmanimi kulaklarıma geçirdim ve bilmediğim yollardan ilerledim. En fazla ne olurdu ki kaybolmak dışında. Buna da kaybolmak denirse... Sonuçta gidecek bir yerim veya beni bekleyen kimsem yoktu.

Gezerken bu sefer sadece ana yoldan geçmek yerine ara sokaklara da girip çıkmaya başladım. Belki kalacak bir yere denk gelebilirdim ancak bir süre sonra umutlarım sönmeye başlamıştı bile.

Çantamdan bira şişesini çıkarıp içinden birkaç yudum aldım. Bu su bana ne kadar dayanır hiçbir fikrim yoktu ancak olabildiğince uzun süre dayanmasını sağlamaya çalışıyordum. Tekrar çantama koyduğumda kasedim yine takılmaya başlamıştı. Haydi ama daha dördüncü şarkıdaydım.

Master of Puppets çalarken gitar solosunun olduğu kısımda durmuştu. Bu da en sevdiklerimdendi ve en sevdiğim bölümde kasedim takılmıştı. Harika. İyi ki son kalan paramı vermek zorunda kalmamıştım yoksa boşa gidecekti.

Walkmanimi kapatarak ana yola tekrardan çıktım ve ana yoldan ilerlemeye devam ettim. Yaklaşık yarım saat kadar yürüdükten sonra bir kavşağa denk geldim. Tabelalardaki yazıları okumaya başladım.

"Hawkins Belediyesi"
"Hawkins Polis Departmanı"
"Karavan Parkı"
"Starcourt Avm"

Evet, işte bu. Karavan parkına gidecektim. İnsanlar bütün gün karavanlarının içinde durmuyorlardı. Karavanlarında geçirdikleri vakitlerde de mutlaka karavanın önünde bir şeyler unutuyorlardı. Yiyecek bir şeyler...

Karavan parkını gösteren tabeladaki işaretin yönünde yürümeye başladım. Koşmak istemiyordum çünkü hem acelem yoktu hem de boşuna enerji sarf etmek lüzumsuzdu. Bu beni daha çabuk acıktırırdı.

Kutsal; Eddie MunsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin