5: Karavan

597 57 8
                                    

Dönüp dolaşıp konaklamak için ulaştığım yer yine o karavan parkıydı. Steve beni bir kez kurtarmış olsa da devamı olmayacağı için bu sefer daha da dikkatli olmam gerekiyordu. Konaklamak için birinin karavanına sızmayacağımdan dolayı görülmem sıkıntı olmazdı.

İçinden para çaldığım karavana doğru kendimden emin adımlarla yürüdüm. Eğer burada konaklayacaksam çevredeki herkesi kandırmam gerekliydi.

Karavana ulaştığımda ışıkların yanmadığını fark ettim. Dikkatlice karavanın arkasına, yani yatak odası tarafına ilerleyerek pencerelerden içeriyi inceledim. Yatak odası penceresine geldiğimde içeriden hafif bir aydınlık geliyordu. Pencerenin köşesinden içeriye göz gezdirdim. Bir karavanın içine sızmayacağımı söylemiştim ya, unutun onu. Kıvırcık saçlı çocuk elinde bira ile yatağın üstüne sızmıştı. Üstü bile sayılmazdı. Dizleri yerdeydi belinden üstü ise resmen yatağa fırlatılmıştı. Bedeninin yarısı yerde yarısı yatağın üzerinde olacak şekilde yüz üstü yatıyordu. Evet, onun karavanında kalacaktım.

Sabah içeri sızdığım pencereden aynı şekilde içeri girdim yine. Çantamı bırakabileceğim en sessiz yere, yani koltuğun üzerine bırakarak ayakkabılarımı çıkardım. En sessiz yürümenin yolu çoraplardı.

Hiçbir şeyi devirmemeye çalışarak karavanın arka tarafına geçip ev sahibimi kontrol etmeye karar verdim. Sızdığından emin olmam lazımdı. Eğer uyanırsa da geçerken pencereden görüp endişelendiğim yalanını söyleyebilirdim.

Bu dağınıklığın içerisinde bir şeye çarpmamak veyahutta devirmemek yeteri kadar zor değilmiş gibi bir de daracık koridordan geçmem gerekiyordu. Karavanların evlere nazaran daha küçük oranlarla yapıldığını ben de biliyordum ancak bu koridordan iki insan bile aynı anda geçemezdi. Tanrıya şükür koridorda çarpıp düşürebileceğim bir şey yoktu.

Sadece adımlarımın ve nefeslerimin sesi duyulurken duvardan destek alarak parmak uçlarımda karavanın arka tarafına ulaştım. İçerisi tabiri caizse bok gibi kokuyordu. Tamamen duman altıydı ve kesinlikle kalitesiz tütündü.

Tişörtümün yakasıyla burnumu kapatarak ev sahibimin yanına gittim. Suratı tamamen çarşafa gömülüydü. Sırtının inip kalkmasına bakacak olursak düzenli nefes alıp veriyordu. Bu da uyumuş olabileceğinin bir kanıtıydı.

İşaret parmağımla dikkatlice omzunu dürttüm. Deri ceketin hissiyatı parmak uçlarımı yumuşatırken ucubeden tık yoktu. Hiçbir tepki vermemişti.

"Hey." Fısıldayarak işitme duyusunu da kontrol etmiştim ancak yine bir tepki alamamıştım. Tamam, sanırım salonda uyuyabilirdim. Çok uykum vardı.

Aynı şekilde özen göstererek salona ulaşıp kendi bedenimi de yumuşakça çantamın yanına bıraktım. Sabah doğacak olan güneş onu kesinlikle rahatsız edecekti. Güneş fazla yükselmeden uyanmam gerekiyordu. Hayır, uyanmak zorundaydım.

Bunun için aklıma dahiyane bir çözüm gelmişti ama ucubenin odasına tekrar gitmemi gerektiriyordu. Sessizce nefesimi boşaltarak ayağa kalktım ve buzdolabına ilerledim. Dikkatlice açarak içerisindeki bira şişelerinden birini aldım ve kapağını geri kapattım. Bu ortama alışmaya başlamış olmak beni her ne kadar rahatsız etse de artık yürürken daha rahattım.

Odasına girdiğimde tekrardan tişörtümü burnuma çektim. Odasına gelirken de ellerimle biraz şişeyi ısıtmıştım. Ilıyan şişeyi dikkatlice yere paralel olan sırtının üzerine koydum. Nefes alış verişleri her ne kadar sırtının hareketini sağlasa da şişenin düşmesine sebep olmazdı. Ancak o sabah uyandığında mutlaka şişe düşüp kırılacaktı ve ben de onun sesiyle uyanıp o ayılamadan karavandan çıkacaktım. Yani en azından planım buydu.

Salona geri dönerek kaçış penceremin açık olduğundan emin oldum ve çantamın yanındaki boşluğa kıvrıldım. Çantamı yastık olarak kullanarak başımı üstüne koydum ve gözlerimi kapattım. Gece uyanıp "babanla" birlikte olmayacağın ilk gecen Beth. İyi geceler.

•••

Duyduğum kırılma sesiyle irkilerek gözlerimi açtım. İlk başta evde olduğumu ve babamın sarhoşluktan titreyen elleriyle bir şişeyi düşürdüğünü sansamda birkaç saniye içinde olanları idrak edebilmiştim.

"Siktir."

Ucubenin sesini duymak her ne kadar garip hissettirse de hızlı olmam gerekiyordu. Çantamı ve ayakkabılarımı kaptığım gibi pencereden dışarı fırlattım ve ben de dikkatlice pencereye çıktım. Dün çıktığım gibi önce ayaklarımı dışarı sarkıtarak kendimi dışarıya ittim.

Ayağımdaki çoraplarımı umursamadan yere attığım vanslarımı ve çantamı elime alarak pencereden uzaklaştım. Yine yatak odasının önüne gelerek içeride ne yaptığını kontrol ettim. Yere düşüp kırılan bira şişesini topluyordu. Bütün kırıkları tek bir elinde toplamaya çalışıp beceremeyince hepsini yere fırlattı.

"Ayh!"

Evet her ne kadar az önceki mayhoş "Siktir"i etkileyici gelmiş olsa da bağırınca sesi zır deli kadınlara benziyordu.

Oturduğum yere çömerek ayakkabılarımı ayaklarıma geçirdim ve emeklercesine pencerenin yanından ayrıldım. Sırt çantamı kopuk olmayan kısmından omzuma takarak hiçbir şey yapmamış, gece bir yabancının karavanını işgal etmemişim gibi karavan parkının çıkışına yöneldim.

Gece konakladığım karavanın kapısı açılıp kapanınca onun da çıktığını anladım. Dün geceki planım işe yaramış ve sonuç olarak konaklayacak bir yer bulabilmiştim, ancak bu gece ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu. Gün içinde yapacaklarım içinse bir planım vardı. Artım yavaş da olsa hayatımı yoluna koymaya başlamalıydım.

Yol sora sora Hawkins lisesinin kapısına ulaşabilmiştim. Buraya kaydolacaktım, annem bunu isterdi. Sahi ya, ne yapıyordu acaba? Bir an önce onu da aramalıydım.

Binaya giriş yaptığımda kendi halinde takılan bir sürü öğrenci vardı ama kimse dönüp bakmamıştı. Koridorda hiçbir öğretmen göremiyordum. Dümdüz ilerlerken bir yandan da kapılarda yazanları inceledim. Müdürün tabelasını arıyordum ancak gördüğüm dört tabeladan hiçbiri onun odasına ait değildi. Zaten hangi okulda müdürü giriş kapısının önüne koyarlardı ki.

Koridordan sola dönünce temizlik görevlilerinden birine denk geldim.

"Pardon bir şey sorabilir miyim?"

Görevli elindeki viledayı sıkmaya devam ederken yüzünü bana çevirdi. "Tabii."
"Müdürün odası ne tarafta acaba?" Viledayı sıkması bitince yerleri silmeye başladı. "Üst katta koridorun sonunda."

Teşekkür ederek yanından ayrıldım ve koridorun bu koluna sapmadan önce gördüğüm merdivene ilerlemeye başladım.

Üst kata ulaştığımda karşıma çıkan koridor bomboştu. En azından hiçbir garip gözle burda da karşılaşmayacaktım. Koridorun sonunda olduğu söylenilen müdürün odasını ararken bir ses duymamla bakışlarımı sağ tarafıma çevirdim. İki kişi kavga ediyordu.

"Bırak onu görmezden gel."

"Chrissy anlamı-"

Sarışın olan kız gerilmişe benziyordu. "Evet evet, anlamıyorum. Her seferinde bunu söylüyorsun zaten. O Eddie Munson, onu gerçekten ciddiye alacak mısın?"

Kavgalarını bölmek istemiyordum ve dinliyor gibi gözükmek de istemiyordum. Bu yüzden hiçbir şey görmemişim gibi koridorun sonuna doğru ilerleme devam ettim. En son müdürün odasını da bulabildiğimde kapıyı çaldım ve içeri girdim.

Yaşlı gözlüklü bir adam vardı müdür olarak.

"Buyrun?"

Boğazımı temizleyerek duruşumu biraz daha düzelttim.

"Ara dönemden kayıt yaptırabiliyor muyuz?"

Kutsal; Eddie MunsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin