" Müzikle bezenmiş ruhlar vardır. Adımın adına karıştığı anlar. İşte o zaman dünyayı durdur sevgilim. Saatin akrep ve yelkovanından koru beni. Her biri bıçak darbesi. Şimdiyse kapat gözlerini. Başını göğsüme koy şimdi. Zamanı durdurduğun gibi, yapacağım yanlışlarımla aciz kıl beni. "
karanlığın hakim olduğu bir gece.
02.05
BESTEYE DÜŞEN SERENAT
31.07.2022
En dibe düştüğüm anda buz kesmişti her yanım. Derinlerde bir yerlerde sıcaklığı hissetmiştim ilk kez.
Tek başına kalmışlığın bedeli çok ağır olur her zaman. Bir başına durmanın yükünü taşımak kolay değildir. Pencerenin önünde tüm umursamazlığın ile gökyüzüne bakıyordun o gün.
Varlığın varlığıma dua ediyor, beni baştan aşağıya sarıp sarmalıyordu. Sen benim içimde bir yerlere dokundun. Benimle vâr oldun. Görmek sadece bakmak değildir. Birinin yüreğine dokunmaktır. Dokunmak sadece temas değildir, o da ruhu zincirlerinden arındırmaktır.
Güneş, hafif kumral saçlarından sızıyordu. İlk sıcaklık sana vurup benim vücudumdan teğet geçiyordu. Karşımda duruyordun işte. Gözlerinin maviliği denize hasret, ellerin ise aramızdaki mesafeyi koruyacak kadar soğuk.
Konuşurken şiir okur gibi mırıldanıyordun. Dudaklarınla hoşça bir müziği çağırıyordun. Aramızda bir uçurum kadar aşılamaz yollar var. Sessiz ve adına âşinâ olmadığım sokaklar. Ve yine karşımdasın. Ama savunmasızım. Yitip gitmişliğin ortasındayım.
Soğuk ve rutubetli bir odanın içerisinde delirmek üzereydim. Buz mavisi duvarlar üstüme üstüme gelmekteydi. Her bir santimini zihnimin en eşsiz köşelerine kazımıştım. Her ânını aklıma almıştım.
Aklımı kaçırmanın eşiğinden dönmüştüm. Bir umut sızmıştı o gün inceden. Sıcaklığı damarlarından kanına karışan. Evsiz kalan bîçare ben, seni evim bilmiştim. Kollarımı açsam bir ömür boyu beklerim. Ama gelmezsin bunu da bilirim.
İlk günkü gibi olduğum yerde beklerim seni. Çiçek açtığım yerden soldurursun beni. Her tohum, açmaya muhtaç biri gibi bekler. Her insan sevilmek ister.
İnsan insana kavuşur elbet. Henüz vakit varken. Korku her yanımı sarmıştı. Tüm bedenimi ele geçirmişti sanki. Sağıma bakıyorum yoksun. Solumdaki boşluğumsun. Sol yanımın ağrısıyla boğuşuyorum. Günden güne yok oluşuma şahitlik ediyorsun.
Dudaklarınla mühürle beni,
Bir akşamüstü sev.
Sesini sesime katarak,
Bestelerinle uyut beni.Birden bire nefesim kesilmişti. Nefes bildiğim yer, beni nefessiz bırakmıştı. Gözlerim her yerde onu aramaktaydı. Göz göze gelsek her şey çözülecek gibiydi. Ne o beni görebildi, ne de ben onu. Günlerim beklemekle geçiyor ve güçlü bir kadın olarak karşısına geçmek istiyordum.
Tüm benliğimle karşısına dikilip hesap sormak için takvim yapraklarını kovalıyordum. Sana söyleyecek tek bir kelimem bile yok artık. Günler geçtikçe sözcüklerim kifayetsiz kalacaktı. Ve anlamını yitirecekti. Bense yaşadıklarımla tek başıma yüzleşecektim. Sesinin pamuksu elleri vardı. Beni baştan aşağıya kuşatan. Bakışlarının dokunuşu vardı. Beni benliğimden koparan.
Ben sana tutsak, sen bana yasak.
Gel günahlarla, korkularla gel.
Ben savunmasız. Çırılçıplak.
Gel hesaplarla, sorgularla gel.Muhtaçlığım sadece sana has. Sana mahsus. Parmak uçlarında zehirin son damlası. Her zerremde bıraktığın zehirin emârelerini görüyorum. Kanıma karışıyorsun. Beni ölüme davet ederek aklımla oynuyorsun. Sana teslim olmamak için direniyorum.
Ama her seferinde yenilerek geri dönüyorum. Serenatın bir şarap. Bense o şaraptan içip sarhoş olan bir Beste'yim. Beste Gürsoy. Adımın her harfi aşkın şarabına bulanıyor. Bilmeden içiyorum. İçtikçe kendimi kaybediyorum.
Bir çocuk gibi saklanıyorum senden. Çünkü artık seni tanıyamaz hale geliyorum. Parkta beraber sallandığımız günü hatırlıyor musun? Benim dün gibi hafızamda. Nasıl unutabilirim ki? Yalnızlığın ortasında beni bıraktın.
Ruhumla baş başa kaldım. Koskoca odada sadece ben. Bir de yıkılmış hayallerim. Üstüne basılıp geçilmiş gururum. Seninle zaman başka akardı. Artık zaman, bu dört duvar arasında hapsolmuş bedenimle soluyordu.
Zamana yenik düşmüştük ikimiz. Bu bir savaştı. Kanları notalarımıza bulaşmıştı. Müziğimiz susmuş, ezgilerimiz kaybolmuştu. Her defasında oksijeni akciğerlerime doldurabilmek adına derin derin nefesler alıyordum.
Kapının çalmasıyla beraber irkilip köşeme sinmiştim. "Beste Hanım. Yine mi kilitlediniz kapınızı? Babanız bu kapının kilitlenmemesi yönünde ağır bir talimat verdi." yutkunmuştum. Ya da susturulmuştum. Daha doğrusu buna mecburdum.
Şarkılarımı yuva bildiğim her gün, ölüm meleğim kapımda dikiliyordu. Kaderine mahkum edilen Beste. Sessizliğin altında ezilen ve yitip giden bir ömre bağlıydım. Senin yokluğunda üşüdüm. Yalnızlığıma sarıldım. Boynuma dolanan çaresizliğim beni rahat bırakmıyordu. Her seferinde karşıma dikilip kendini hatırlatıyordu.
Sözcüklerimi bir araya getirmeye çalışırken zorlanıyordum. Kekelemem, korkumun göstergesiydi. Ama ben korktuğumu göstermemek ve aciz görünmek istemediğimden belli etmiyordum. Kapıya doğru ilerlediğimde anahtarı hafifçe sağa doğru çevirmiştim.
Arzu Abla kilidi açtığımı anlamıştı. "Hanımefendi. Bir şeyiniz yoktur umarım?" kafamı hayır anlamında sallamakla yetindim. Ani bir refleksle avucumdaki cam parçasını arkama saklamıştım.
Her gün ölmektense tek bir günde acıma son vermekti niyetim. Her parçamın yok oluşuna şahitlik ettim. Babamın biricik kızı değil lanetiydim. Tek ve eşsiz olmak nasıl bir duygu bilmiyordum. Elimdeki cam parçasını gittikçe sıkıyordum. Kanımın zemine damladığını hissettim.
Elimdeki cam parçasını boğazıma getirmiştim. "Beste Hanım. Ne yapıyorsunuz?" karşılık vermiştim. "İlk defa ne yaptığımı gerçekten biliyorum. Ve bunu ben istediğim için yapıyorum. Anladın mı?! Ben! Birinin baskısı ve zorbalığı altında değil. Kendi irademle birazdan kendi canıma kıyacağım." ölüm ile yaşam arasındaki o ince çizgide duruyordum şimdi.
Bir karar vermem gerekiyordu. Ya acılarıma tamamen son verecektim. Ya da mahkûmiyetimi ebedî kılacaktım. Acılarıma sarılmak istiyorum. Ama yapamıyorum. Gözlerimi kapatıp bu dünyaya son kez bakıyorum.
Kalbimi emânet ederek yazdım her satırı. Ona hep birlikte iyi bakalım.
Bu hikâye tüm sevilmek isteyip sevilmeyen, sevgiye muhtaç güzel kadınlara gelsin. Siz çok özelsiniz. Siz, siz olduğunuz için güzelsiniz. Karanlık gökyüzünün altında hepimiz ışıl ışıl parlıyoruz.
Melisa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BESTEYE DÜŞEN SERENAT
RomanceBedenim, beni kendimle baş başa bıraktığın Gülhane Parkı'nın ağaçları arasında hala. Bir hava dolup taştı ciğerlerime, içime dolduracağım nefesim; terk edip gitti gençliğimin kıyısında. Bir yangın, bin vebal taşır. Cam kırıkları kanıma karışır. Yokl...