Kahvemden bir yudum alırken arkama yaslandım ve sonunda hücrelerime yayılan keskin tat ile rahatlayarak iç çektim. Gece yine uyku tutmamıştı. Saatlerce haftalar önce İzuku'nun benim için aldığı telefonda takılıp saçma bir diziye başlamıştım. Sonunda sabaha karşı vücudum daha fazla uykusuzluğa dayanamamış ve gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Haliyle öğle saatlerinde ancak uyanabilmiştim. İzuku kıyamadığı için uyandırmadığını söylemişti.
Eh, bu lafının üzerine kalbim birkaç takla atmadı desem yalan olur.
"Kacchan, Kacchan!" İzuku'nun heyecanla bağırarak içeri girmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Büyük yeşil gözleri ışıl ışıldı ve dolgun dudakları kocaman bir gülümseme takınmıştı coşkuyla pencereyi işaret ederken. "Şuraya bak! Kar yağıyor!" Bakışlarımı zorlukla güzel yüzünden çekip hafifçe arkamı dönerek dışarı baktım. Minik beyaz taneler birer birer bulutları terk ediyor ve sabır isteyen bir yavaşlıkta yerle buluşuyordu. Zemin çoktan ince, beyaz bir tabaka ile kaplanmıştı. Pencere arkamda kaldığı için fark etmemiştim.
Kışın dondurucu soğuğunu sevmezdim fakat kar kısmı eğlenceli olabiliyordu. Çocukken fazla oynadığım söylenemezdi. Ya izin verilmezdi ya da genelde yalnız olduğumdan ben çıkmak istemezdim. Birkaç kere de hasta olduğum için ağır laf yemiştim. Yani evet, her şey gibi bu da bana zehir edilmişti.
"Evet... Çok güzel görünüyor." Dudaklarımdaki hafif gülümsemeyle parıldayan yeşillere baktım tekrar. Birkaç büyük adımıyla bana yaklaştı ve önümde durdu, uzun boyu nedeniyle başımı fazlasıyla kaldırmak zorunda kalmıştım. "Hadi dışarı çıkalım," Elini uzattı kocaman gülümseyerek. "Hem hava alırız hem de biraz eğleniriz, fena mı olur?" Hah, olmaz tabi. Sen bana böyle güzel bakarken bu cazip teklifi nasıl reddedebilirim ki zaten?
Elini tutup ayağa kalktım ve kahvemi kafama dikerek bitirdim. Koca bir yudumun ardından derin bir nefes verdiğimde yüzünü buruşturdu, aklından bu 'zehir gibi kahveyi' nasıl içtiğimi geçiriyordu yine. Gözlerimi devirdim. Bununla ilgili ufak tefek atışmalarımız hiç bitmeyecekti muhtemelen.
Odalarımıza geçip hazırlandık. Evin içi sıcacıktı fakat pencereyi açtığımda tenime çarpan rüzgarla neredeyse yüz felci geçirecektim. Bu yüzden birkaç kat giyindim, zaten soğuğu sevmiyordum.
Son olarak montumu giyerek aşağı indim. İzuku kapının önünde bekliyordu beni, çoktan hazırlanmıştı. Üzeri ince görünüyordu, en azından benimkine göre. Adım seslerimi duyunca başını telefonundan kaldırarak bana baktı. Gözleri baştan aşağı üzerimde gezinirken kaşlarımı kaldırdım. En son kırmızılarımda durduğunda dudaklarının kenarı kıvrıldı, gülüşü giderek büyüdü ve ufak bir kahkaha attı.
"Huh? Ne gülüyorsun?" Kaşlarımı çatıp kollarımı önümde bağladım. Daha doğrusu bağlamaya çalıştım, giydiğim devasa şişme mont çoğunlukla izin vermemişti. "Kacchan! Bu halin ne böyle?" Elini şöyle bir sallayarak üzerimi işaret etti. "Suratındaki şu ifadeyle mide fesadı geçirecekmiş gibi duran bir Pomeranian'a benziyorsun!" Karnını tutarak gülmeye devam ederken somurttum, bir yandan da sinirle omzuna bir tane geçirmiştim. Ne var yani soğuğu sevmiyorsam ve çoğu kişiden fazla üşüyorsam, hastalanmaktan olabildiğince kaçınıyorsam?
"Dalga geçmesene lanet inek!" Üniversiteye birincilikle girdiğini ve bölümünden yine birincilikle mezun olduğunu öğrendiğimden beri onunla bir güzel dalga geçmiş ve arada bir bu isimle seslenmeye başlamıştım. "Nasıl istersem öyle giyinirim, sana ne?!" Kolundan tutup kenara ittim ve botlarımı giydim. Bir yandan da söyleniyordum. "Hah, şu lanet köpeğe benziyormuşum. Sen de brokoliye benziyorsun. Ben bir şey diyor muyum?" Sinirle bir nefes verdim montumun fermuarını çekerken. "Hasta olursam ne olacak? Tek başıma orada burada sürüneceğim yine." Fazla hasta olmazdım ve olursam da ağır geçirirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take Care Of You | DekuBaku
Fanfiction"Merak etme miniğim," Baş parmağı gözlerimden firar eden bir damla yaşı yakaladı. Yeşillerinin ardındaki tutku kırmızılarımı delip geçerken tadını damağımda bırakan, arzuyla karşılık verdiğim bir buse bıraktı dudaklarıma. Burnunu burnuma sürttü, sıc...