kızıl orman²

15 5 0
                                    

Jeongguk , Taehyungun arkasından geldiği dar ve gizli geçitlerde sürünürken, geldiği evrende ölmüş olduğu fikrini sindirmeye çalışıyor, bir saate yakın emeklediği bu taş duvarların dizleri ve avuç içlerinde bıraktığı izler her seferinde aynı yerleri ezdiğinden acıya olan toleransını gittikçe yitiriyordu.

Üstelik klostrofobisi olmayan birisi için bile çok fazla karanlık ve dar bir geçitti burası.

Taehyungun arkasından geldiğini bildiğinden çaktırmadan sessizce gözyaşı dökmekte zorlanıyor,önden ilerleyenin kendisi olmak istemiş olmasına rağmen ya karşıma bir şey çıkarsa endişesiyle kimi zaman dinlenmek istediği yalanını söyleyerek sırt üstü uzanarak kendisini dizginlemeye ve sakinleştirmeye çalışıyordu.

Uzun uğraşlar sonucunda çıkışa ulaştıklarında sanki birden mevsimler değişmiş de sonbaharı dibine dek yaşıyormuş gibi hissettiren kızıl bir ormanın kızıl yapraklarıyla kaplı zeminine düşüvermişti.

Yapraklar düşüşünü yumuşatmış, sırt üstü uzandığı yerden neredeyse göğü göstermeyecek uzunluktaki ağaçların gövdelerine bakakalmıştı.

Kendine hayran bırakan,büyüleyici renklerde gövdeleriyle çok yetenekli bir marangozun elinden çıkmaymışçasına hepsi birbirinin benzer bir kopyası gibiydi ancak buradaki her güzel şeyin ürpertici bir yanı olduğu gibi bu sonsuzluk hissi de irkilerek ayaklanmasına sebep oldu.

Taehyung geçitten çıkmadan önce yere bıraktığı çantasını sırtlanırken neredeyse bayılmak üzereymiş gibi savsak hareketlerde bulunan Jeonggukun bacaklarından yana bir bakış atarak derin bir iç çekmiş,ezdiği yaprakların hışırtıları eşliğinde önüne geçerek sırtını dönerek çömelmişti.

"Bin. Seni nehre kadar taşıyacağım."

"Gerek yok.Kendim yürüyebilirim."dedi. Henüz geçidin havasızlığını üzerinden bile atamamışken taşınmaya ne denli muhtaç göründüğünü düşünmek istemiyordu.

Üstelik geldiği yerde kendisinin ne fiziken ne de zihnen bu kadar zayıf olmadığını biliyordu. Sadece burası onu öyle altüst etmişti ki ne sinirlerine ne de bedenine hakim olabiliyordu. Mantığını neredeyse tümüyle yitirdiği,yürüttüğü mantığın işlemediği bir yerdeydi. Pullu yaratıklardan kaçarken vardığı çıkmaz sokaklardaydı binevi.

"Yavaşlatırsın bizi. Zamanında varamazsak burada uyandığın günün ilk gecesinde soğuktan ölürsün."

Kendisini ikna etmek için mi yoksa gerçekten de öldürücü bir soğuğun geleceğinden dolayı mı böyle söylediğini merak ediyordu çünkü eğer 2.seçenek doğruysa hayatının geri kalanını bu şekilde geçirebileceğini sanmıyordu. Tanrısına ve hatta Aku'ya bile içerisinden bunu durdurması için yalvarıyor ve dualar ediyordu.

Taehyungun bunca sene bu şartlar altında dönüşmemiş olması her şeyden sağlam bir irade ve zihne sahip olduğunu gösterirken bir yandan da bunun lanetle bir alakası olup olmadığına kafa yoruyordu. Taehyung yalnızca peşini bırakmayan bir lanetten söz etmişti , ne gibi etkileri olduğunu ve nelere yol açtığından bahsetmemişti.

Kollarını kendisini bekleyen bedenin omuzlarına sararak bacaklarını beline dolamış, göğsünü onun geniş sırtına değdirmemeye çalışsa da güçten düşmüş bir biçimde yanağını bile omzuna yaslayarak uyuklar bir moda bürünmüştü. Balıkçının sesini çıkarmamasını fırsat bilerek parmaklarını onun boynu önünde birleştirirken tüm ağırlığını ona vereceğini hesap etmeden uyuyakalmış, kasabalarını basan yaratıklarla alakalı uyandığında hatırlamayacağı basit bir kabusa dalmıştı.

Yol boyunca huzursuz irkilişlerinin ardından gözlerini araladığındaysa iyice soğumuş olan hava suratına sertçe çarpmış, afallamasına ve gözlerini çokça kırpıştırmasına sebep olurken güç bela aralayabildiği bakışları arasından ortalığa şöyle bir göz atmıştı.Neredeyse hava kararmıştı. Soğuk havanın kokusuna karışmış , emin olamadığı alışılmadık bir toprak kokusu vardı. Taehyungun boynuna daha sıkı sarılmasına sebep olan birkaç iç ürperten ses duyuyordu ve ne kadar uzun zamandır yürüyorlarsa artık , Taehyungun bile artık tek bir adım atmaya mecali yok gibi görünüyordu.

realm of the pastHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin