gram içime sinmedi ama iyisini yazmak için de vakit ayırmayacağımı bildiğimden ve kurgunun da bir şekilde ilerlemesi gerektiğinden görmezden gelerek paylaşıyorum iyi okumalarr-
Taehyungun bedeni üzerinde yer edinmeye çalıştığı inatçı tavrı ve ısırıp öpücükler çaldığı ıslak dudaklarına karşılık vermemek hiç kimsede göremeyeceğiniz türden bir sorumluluk ve irade bilincine sahip Taehyung için bile öylesine zorlayıcıydı ki şuan görmezden gelinen ve hiçe sayılan tüm mevzular, başlarına sarsıcı problemler halinde dönmek üzereydiler. Jungkookun yetişemediği yarım yamalak öpüşlerine karşılık verişleri arasında uyarıcı bir tonda ismini birkaç kez zikretmiş olsa da, aslında kucağına yerleşmeye çalışan bedeni kendisinden uzaklaştırmak için beline yerleşmiş elleri tam aksini istercesine sıkıca sarılıydılar.
Bayık bakışlarla tüm suratını öpmeyi görev edinen dudakları Taehyungunkilerden ayrıldığı ilk vakit "Ne şeytanı?" Diye sormuştu Taehyung nefes nefese. Dudakları sanki daha önce hiç kimseyi öpmemiş gibi cayır cayırlardı. Öyle ki Jungkook'u da beraberinde yakmaktan geri kalmasını gerektirecek bir çekincesi olmamıştı hiç.
Jungkook onun basit bir soruyu sormak için bile o sarsılmaz iradesinden ödün vererek konuştuğunu gördüğünde, iplerin kendi ellerine tutuşturulduğu hissiyle zevkle dudakları üzerinde kıkırdarken bulmuştu kendisini. Karşısındakinin suratını avuçları içerisine alıp oyuncu bir tavırla severken konuşmuştu."Neredeyse bu gözlerle senin de bir şeytan sayılabileceğini unutmuşum ama ne tesadüf, benim aksime senin gözlerin sürekli üzerimde."
"Kelime oyunlarının sırası değil Jungkook."
"Ya oynamak istiyorsam?"
Taehyung tahammülsüz mızırdanmalar eşliğinde başını geriye yatırdığında Jungkookun boynuna sardığı parmaklarıyla geri doğrulmuş, dudaklarını dişleyip duran çocuğun ayıldığında vereceği tepkiden endişe duymuştu çünkü Jungkookun bu yanı, pek de uzak durması mümkün olunmayan merak uyandırıcı bir versiyonuydu.
"Aku işte." Demişti Jungkook sanki çok yakından tanıdığı bir arkadaşından bahseder gibi omuz silkerken. Göz devirişini öyle şahane bulmuştu ki bir an, Jungkookun yediği zehirli mantarların dudaklarından kendisine bulaşmış olup olamayacağı fikriyle boğuşmuştu.
"Kullarıyla hep bu kadar ilgili miydi yoksa bizimle oynamaktan özel bir haz mı duyuyor? Hadi ona seyretmeye değecek bir şeyler göstereli-"
"Jeon!"
Bir kez daha üzerine çıkmak için uzandığı beden tarafından reddedilmek suratının düşmesine neden olurken bileklerine sarılmış parmaklarla bakışlarını indirmiş, zihnindeki bir diğer sesi terslemişti anlık kırılmışlıkla. Kul mu demişti o? Taehyung normal şartlar altında onun bu kelimeyi daha önce duymadığına yemin edebilirdi ancak çok fazla etmen varken Jungkook yeterince şeffaf ve dürüst davranmıyordu.
"Onunla tanıştım." Diye mırıldandığında Taehyung sesini duyabilmek için çağlayanın gürültüsünü kulak ardı etmeye çalışmıştı. "Yani sanırım, tanışmışım. Az önceye kadar emin değildim ben de-"
"Ne zaman oldu bu?"
"Yaralandığın sıralar. Sana söylemeyi çok istedim ama onu anımsadığım her an tehtit ediliyor gibiydim."
"Böyle olmamalıydı." Diye söylendiğini işitti Jungkook Taehyungun ellerini suratına kapayıp sırtüstü uzanışını seyrederken. Bir an için üzerine yerleşmek dürtüsüyle yanıp tutuşsa da iradesine hakim olma sırası ondaydı. Üstelik daha bir arada bulunacakları çok an olacaktı değil mi? Anlatacakları daha önemli olmalıydı. Bir süre konuşmak için gereken cesareti arasa da dudaklarını dakikalar sonra güç bela aralayabildi kafası buğulu olan. Taehyung suratını sıvazlayıp parmaklarını saçları arasına daldırdığı bir vakit "Bazen benimle konuşmaya çalışıyor." demişti sanki bir suçu varmışçasına mahcubiyetle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
realm of the past
RastgeleAkunun mutlak hakimi olduğu gelecekte Henüz tek bir insana dahi rastlamadığı bu kabus bozması sokaklar, saatlerdir koşuşturması ardından anladığı kadarıyla epey işlek bir bölgeye aitti ve canını dişinden fazlasına takmış biçimde alayına koşan gencin...