"Belki de dışarıda beklemeliyim."
Jungkook bakışlarını çakısıyla oymakta olduğu odun parçasından kaldırmadan sormuştu Taehyunga. Onu en son böyle bir yere getirdiğinde yaşananları unutmak pek mümkün değildi ve bu sefer öylesine yorgundu ki muhtemelen Jungkook daha kaçamadan yaşamına son verirlerdi. Yaşamak için bu kadar çaba sarf ettikten sonra basit bir yorgunluğa ölmek arzularının arasında sayılmazdı.
"Burada tek kalman, içeride benimle olmandan daha tehlikeli." Dedi Taehyung. Jungkookun bir anlık hiddetle ondan yana çevrilen başı, meydan okuyan bakışları, Taehyunga doğrulttuğu çakısı ve bir şeyler söylemek için aralanmış olan dudaklarıyla birkaç saniye kalakaldı.
Dudakları birkaç kez konuşmanın ihtiyacıyla kıpırdanmıştı ancak ilgisini tekrardan şekil verdiği parçaya çevirinceye dek bir şey diyemedi. Yaralı bir Taehyung, yine de Taehyungtu. Kendisine neler yapabileceğini hayal etmek için hayal gücünün sınırlarını zorlamasına gerek yoktu.
''Ne bileyim, bu işlerini bütün gün beni yumruklamadan önce yapsak en azından nefes almaya vaktimiz olurdu.'' Dedi ağzının içerisinde geveleye geveleye. Bir süredir yolda oldukları ve antreman yaptıkları süre öylesine artmıştı ki kendini çoğu zaman bir sırt çantası ya da boks torbasından farksız hissediyordu.
''Yalnızca dört saat çalıştık.'' dedi Taehyung kendisi için arpa tanesinden farksız görünen süre zarfını küçümseyerek.
''Dört saat boyunca dayak yediğim konusunda hemfikiriz yani?''
Taehyungun bunca zamandır Jungkook hakkında öğrendiği kesin bir şey varsa o da ne kadar laf dalaşına girmeyi sevdiğiydi. Çoğu zaman karşılık veremeyeceği noktalarda onu sıkıştırmaktan keyif aldığı bariz belliydi ancak bu sefer bazı şeyleri dillendirmenin ona iyi geleceğini düşünerekten konuşmaya çalıştı.
''Farkında değilsin ama hızlı öğreniyorsun.'' Dedi kollarını kavuşturarak. Nereden başlayacağını bilmiyordu, ortalıkta görmeye değecek bir şey varmış gibi diken yapraklı ağaçlarda göz gezdirip parmaklarıyla aklına gelen özelliklerini sıralarken, bu haliyle daha çok Jungkook sussun diye bir şeyler uyduruyor gibi görünüyordu.
"Reflekslerin sağlam ve vücudun yakın dövüşe elverişli. Üzerine çalışırsan bir süre sonra en azından kendini idare edecek seviyeye gelirsin. Hatta birkaçını devirebileceğinden eminim.''
''Seni bile mi?'' Diye sordu böyle bir şey olmayacağından emin bir tavırla Jungkook hayıflanarak.
Taehyungun alayla gülüşünü işitti ancak Jungkookun en başından beri arkasında şiddetle durduğu tek mesele buydu belki de.
Günün birinde Taehyung'tan çok daha iyi olmak.
Aptalca diklenmelerinin sonunun gelmeyeceğini, dolayısıyla her seferinde onun tarafından bir köşeye sıkıştırılmaya mahkum olduğunun farkındaydı ve bir şeyleri sonlandırabileceği güce göz koymuştu.
''Beni gözünde büyütüyorsun, düşündüğün kadar iyi değilim.''
''Ama herkesin dilindesin.''
''Çünkü kimse Aku'ya karşı çıkacak kadar ahmak değil.''
Şeytanın adının anılmasıyla ikisi de bir süre sessizliğe gömüldüler. Sanki karanlık ormanda esen rüzgar bile bu isme tanık olmak istemezmiş gibi yön değiştirdiğine tanık olduklarında doğmamakta ısrarcı olan güneş dahil her şeyin kayboluşunun onunla direkt bir bağıntısı olduğunu düşünmüşlerdi.
''Öyle mi dersin?'' diye mırıldandı Jungkook karşılık verme ihtiyacıyla. Bu ahmak sürüsünün içerisinde zeki bulduğu tek kişinin kendisine yaptığı bu yakıştırmadan hoşlanmamıştı. Bir karşılık alamadığındaysa omuz silkerek devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
realm of the past
AcakAkunun mutlak hakimi olduğu gelecekte Henüz tek bir insana dahi rastlamadığı bu kabus bozması sokaklar, saatlerdir koşuşturması ardından anladığı kadarıyla epey işlek bir bölgeye aitti ve canını dişinden fazlasına takmış biçimde alayına koşan gencin...