Jungkookun etrafına sarılı kolların yeri boşluğa bırakıldığında, hala sıkı sıkıya kapadığı sızlayan gözlerini aralamış, yanından ayrılarak az önce kendisine öldürttüğü kızın arsızca yanına çömelmiş olan Taehyunga dikmişti bakışlarını. Gözlerinin kızıla boyanmış akları, Taehyunga benzetmişti onu.
Jungkookun kendini dizginlemek için aldığı derin nefesler yeterli olmuyordu. Görüş açısı filtrelenmişti. Kızgın yağa sıçramış su gibi fokurduyordu zihnindekiler.
Taehyunga sabitli kısılı bakışları öfkesini öyle güçlü hissettiriyordu ki kasabada üçüncü bir kişi olsaydı önce Jungkookun etrafındaki her şeyi yakıp yıkmak ister gibi dehşet saçan gözlerini, sonra da Taehyungun koca araziyi kendi rengine boyamış yangının ortasında, avuçlarında tuttuğu cılız ışıltısıyla bile kendini belli eden ışıltılı küreyi fark ederdi.
Taehyungun onu kendi işine alet etmemesi gerekiyordu. Çocuğun kaçınılmaz sonu ne olursa olsun taşın fırlamasına sebep olanın kendi elleri olduğunu düşündükçe gözleri kararıyordu. Ya da Taehyungun kızın başında ne yaptığını göremeyecek kadar dumana maruz kalmıştı.
Titremesi dinmemiş parmaklarıyla sıkılmış yumrukları ve kendi canına kastı varmış gibi kastığı çenesi, öfkeyle hareket edeceğinin habercisiydi.
Onu geri tutabilecek hiçbir şey yoktu. Taehyungtan yana atılan güçlü adımları hızlanırken titreşen dudakları arasından kaçan izinsiz bir hıçkırıkla birlikte sanki akmak üzere olan gözyaşlarından utanç duyuyormuş gibi Taehyungun kendi üzerine atılan bedenin suratını göremeden vücudu yere serilmişti.
Zayıf ışıltılı küre Taehyungun parmakları arasından kayıp toprak zemin üzerinde biraz ilerilerine yuvarlanırken Jungkookun ellerinden biri Taehyungun başını sabit tutabilmek için altına aldığı bedenin ensesinde, diğeri ise çoğu zaman ürpertici bir güzellik olarak yorumladığı suratı yumruklamak için havada asılı kalmıştı ancak bu Taehyungun, Jungkookunun tereddütünü fark edemeyeceği kadar kısa bir süreyi kapsar nitelikteydi. Suratına inen ilk darbeyle Taehyung yıldızları görmüştü.
"Orospu çocuğu, bana ne yaptırdığına bir bak!" Diye haykırdı boğazı yırtılırcasına yumrukları arasından. Çenesinde biriken kendi göz yaşları altındaki bedenin üzerine damlarken Taehyung Jungkookun kendini yumruklamasına izin veriyordu.
Jungkook kesinlikle azımsanacak türden bir vücuda sahip değildi ve sahip olduklarını kanıtlamak ister gibi elinden geleni ardına koymadan atıyordu yumruklarını. Bu zamana kadar karıncayı dahi incitmemeye özen gösteren birine göre çok baskındı vuruşları. Taehyung kırılan burun kemiğinin sızısızıyla bir inilti çıkarırken sesi gözü dönmüş Jungkookun ardıkesilmeyen sıralı küfürlerine karışmıştı.
İşe yaramayacağının bilincinde bir kolunu kendi suratına siper ederken Jungkooka seslendi Taehyung. Jungkook soluduğu yoğun duman nedeniyle nefesleri kesilse bile canını hiçe sayarak kendi öksürükleri arasında aksayan vuruşlarını atmaya çalışıyordu.
İnsan canının çok daha kıymetli olduğu bu yerde gözünü kırpmadan kendisine bir çocuğu öldürtmenin hesabını vermeliydi.
"Jungkook yete-"
İsminin birkaç kez daha tekrarlanışının ardından Taehyung karşılaştıramayacağınız bir güç farkının avantajıyla onu yakaladığı bilekleriyle altına almış, bunu yapmasıyla birlikte kararan gözleriyle Jungkookun suratını bir süreliğine görememişti ancak Jungkook zaten onun kan içerisindeki suratından hiçbir şey okuyamıyordu.
İsmini tekrarlayıp duran dudaklarını indirdi bakışlarını. Söylediklerini anlaması zordu. Ciğerleri yanıyor, aldığını her nefeste boğazına tarla süren boğalar var sanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
realm of the past
RandomAkunun mutlak hakimi olduğu gelecekte Henüz tek bir insana dahi rastlamadığı bu kabus bozması sokaklar, saatlerdir koşuşturması ardından anladığı kadarıyla epey işlek bir bölgeye aitti ve canını dişinden fazlasına takmış biçimde alayına koşan gencin...