"Bunun beni ölüme terk etmenle arasında bir fark göremiyorum. Herkesi orada kaybettiysen niçin beni inatla bu yoldan götürüyorsun?" Dedi Jeongguk yemeyi yarıda kesmiş Taehyungun ortalığa saçtığı bir dünya eşyasını toplamasını seyrederken. Bu esnada kendisine yapması için komut verdiği birkaç ufak işi gönülsüzce yaptığından ve karşıya geçecekleri vakitten sonra olacaklar hakkında endişelenmekten dolayı olağanüstü bir yavaşlıkla yapıyor, Taehyungun gözüne batıyordu.
Üstelik Taehyungun bunu söylemesi üzerinden dakikalar geçmiş olmasına rağmen sanki ortamdaki gerginliğin dinmesini bekler gibi yeni sormuştu bu soruyu. Aslında sorabilme cesaretini yeni bulmuş olduğundandı ancak özellikle tek ve çift göz kapağına sahip bakışları kendisine çevrildiği her an üç buçuk atarak bakışlarını kaçırıyordu. Öyle keskin ve tehtidkardı ki bu bakışlar, aslında kendisini birazdan muhtemelen öleceğini düşündüğü bir yere götürmeyecekmiş de işini bitiren ilk kendisi olmak istiyormuş gibi bakıyordu.
Jeongguksa her ona kaçamak bir bakış attığında ormanda suratı avuçları içersindeyken kendisini sakinleştiren balıkçıyı görmeyi bekliyordu inatla.
"Yardım etmemi istediğini sanıyordum."
"Dolaylı bir yoldan bana 20 dakika fazla yaşayacağımı söylediğinde zevkten dört köşe olmuyorum."
Jeonggukun ölüm korkusuyla edindiği aptal cesareti sağolsun, sarf ettiği birkaç bilmiş söz karşısında Taehyungun çantasının iplerini düğümleyen sargılı ve bereli parmakları duraksadığında Jeongguk kelimelerini gözden geçirmek zorunda hissetmişti. Onu felaket öfkelendirmiş gibi bir hali vardı. Çatılmış kaşları altında bakışları kırmızının koyu bir tonuna büründüğünde ne başka bir yere bakabiliyor ne de ona bakmak istiyordu ancak başka bir şeyle ilgilenememesine sebep olanın Taehyungun kontrolünde olduğundan şüphelendi. Sanki kendisini zorla dinletmek ister gibi gözlerinin en içersine baktığında Medusa'ymışçasına taş kesivermişti.
"Kısa da olsa bir süreliğine birlikte yolculuk ettiğim kişilerin kollarımda ölmesinden zevk duyduğumu mu düşünüyorsun?"
Sesinde gerçekten de zamanında bu sebepten dolayı çok acı çekmiş gibi bir tonlama vardı ve saniyesinde söylediklerinden duyduğu pişmanlık bedenini ele geçirirken göğsü darlanmış, avuçları ve parmakları karıncalanırken düğüm olmuş diline karşılık Taehyung için bir anlam ifade etmeyeceğini bilerek başını hızla iki yana sallamıştı.
Kelimelerini onun yanındayken daha özenli seçmesi gerektiğini her ne kadar kendine belli aralıklarla hatırlatıyor olsa da kimi zaman onu bütünüyle bir insan sanıyor, eşit şartlar altındalarmışçasına rahat bir tavra bürünüyordu. Ancak bu düşünceleri, ne zaman delici bakışlarını üzerinde hissetse, asla şaşmayan hisleri tehlikede olduğu sinyallerini kafasında çaktırarak son buluyor , tüm gerçeklikle beraber suratına okka gibi çarpıyordu.
Şimdiyse ek olarak Taehyungun ayaklanarak üzerine doğru atılan göz korkutucu adımları, Jeonggukun geriye doğru birkaç adımla bedenini ondan uzak tutmaya çalışmasına sebep olmuştu ki bu sık ağaçlarla dolu ormanda onlardan birine sırt yaslaması kaçınılmaz bir sondu. Kolay güvenen biri olduğundan değil, sadece kendisini parçalamak için üzerine atlamadan birkaç saatini yanında geçirebilmiş olduğu tek kişi olduğundandı güveni ancak onun da ne yapacağı belli olmazdı. Belki kendisi için çok daha büyük planlara sahip olduğundan kandırılıyor ya da kurallarının nasıl işlediğini bilmediği bu diyarda çok daha farklı sürprizler için bekletiliyor olabilirdi.
"Siz yardım istiyorsunuz ve ben de elimden geleni yapıyorum. Diyorsan ki başımın çaresine ben kendim bakarım. Buyur. Ne halt yiyeceksen ye."
"Onu kastetmemiş-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
realm of the past
RandomAkunun mutlak hakimi olduğu gelecekte Henüz tek bir insana dahi rastlamadığı bu kabus bozması sokaklar, saatlerdir koşuşturması ardından anladığı kadarıyla epey işlek bir bölgeye aitti ve canını dişinden fazlasına takmış biçimde alayına koşan gencin...