Bataklıktan uzaklaşıp ağaçların daha seyrek olduğu bir ormanın açıklığında karşılıklı dikilirlerken Taehyung ona bu sefer de bir odun parçası fırlattı ancak bu insani bir hızdan fazlasıydı.
Jungkookun neredeyse yakalamak üzere olduğu parça, parmaklarını sıyırıp geçerken Jungkook tıslayarak elini göğsüne doğru çekmiş, acısıyla parmaklarını yumruğunun içerisine hapsetmişti.
Eğer Taehyung ona bir şey öğretecekse Jungkookun neler yapabildiğini biraz biliyor olması gerekti ki aslında birkaç gün içerisinde az çok fikir sahibi olmuştu. Yine de bu alana geldiklerinden itibaren birkaç yakın saldırı pratiğiyle birlikte kendisini nasıl savunacağını ya da sesi gibi koruması gereken şeylerin var olup olmadığı konusunda bilgilendiriyordu. Sonucun pek iç açıcı olduğu söylenemezdi çünkü saldırı altındayken düşünmek ve karar vermek göründüğü kadar kolay değildi. Ancak Taehyung düşünmüştü ki belki de Jungkookun bardaki saldırıda yaptıkları üzerine gidebilirlerdi.
Eğer ona yetişemezlerse saldıramaz, göremezlerse dokunamazlardı bile. Pek iş görmese de yeterince uzun süre hayatta kalabilirse nişancılıkta da gelişebileceğini biliyordu çünkü açıkçası attığı şeyin bırakın parmaklarını sıyırmasını, yakınından bile geçmeyecek bir noktaya fırlatmıştı Taehyung.
"Daha çok canın sıkılmış da benimle kafa buluyormuşsun gibi hissediyorum Taehyung. Ben senin frizbini fırlattığın köpeğin değilim."
"Çok konuşuyorsun. Bul ve geri fırlat onu bana."
"Oradan bir yenisini bul. "
"Hayır o parça iyiydi."
"Tanrım..."diye söylene söylene çalıların arasına düşmüş parçayı alıp ayaklarını sürüye sürüye geri gelmişti. Taehyung onunla pes edip gitmesi için dalga geçiyor olmalıydı. Aksi taktirde bu kadar basit görünen aptalca şeylerle uğraşıyor olamazlardı.
Jungkook parçayı vermek istercesine yavaşça atacağı esnada Taehyung "Şimdi," demişti. "Parçayı bana doğru istediğin şekilde fırlat ama bir şekilde bana değmesine sebep ol. Becerebilirsen kafamı nişan al ancak önceliğimiz bu değil. Beni vurabil yeter."
Jungkook aralarındaki mesafeye şöyle bir bakıp güldü. Hayır, bu Taehyungun kesinlikle ona öğreteceği bir şey yoktu. Bebek işleriyle kendisini oyalıyor, onu yalvarışlarına pişman etmeye çalışıyordu. Bu açıklıkta böylesine sinirliylen ve gözünün ondan başka görecek bir şey görecek hali yokken, onu vuramaması için kolsuz olması gerekirdi.
Bu düşünceler onu daha da körükledi ve çattığı kaşlarıyla elindeki odunu saplarcasına Taehyungun suratına doğru fırlatırken Taehyung başını hafifçe yana çekmesiyle birlikte başının arkasına doğru savrulan odunu yakalayarak Jungkooka geri atmıştı.
"Tekrar."
"Ne?" Diye mırıldandı Jungkook. Eğer Taehyung kafasını birkaç santim yana eğmemiş olsaydı kesinlikle suratındaki birkaç kemiği kıracak kadar şiddetli fırlatmıştı odunu. Onu kırılmış bir burundan boşanan kanla görmeye çok hazırdı üstelik.
"Başımı senden kolaylıkla kaçırabilirim bu yüzden önceliğimizin o olmadığını söyledim."
"Bu da senin özel güçlerinden falan mı yoksa?" Diye sordu Taehyunga atacağının haberini vermeden sol koluna yüklediği güçle odunu fırlatırken. Parmak uçlarına batmış kıymıkların hadde hesabı yoktu ancak Taehyung bu atıştan da basit hareketlerle sıyrılıp odunu ona geri verirken bunun şikayetini edecek değildi.
"Benim özel güçlerim yok Jungkook. Bildiğin üzere hala insanım."
"Hadi ya?"
Arkasını dönüp benzer ağırlıkta taşlar toplarken kucağına doldurduğu taşlarla az önceki yerini almış, boştaki eliyle göğsüyle arasında koluyla sıkıştırdığı taşlardan birini alarak hızla fırlatmıştı ancak kucağındakileri bitirinceye dek ardı kesilmeyen hareketlerle birbir saldırırken kendisi bile yorulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
realm of the past
LosoweAkunun mutlak hakimi olduğu gelecekte Henüz tek bir insana dahi rastlamadığı bu kabus bozması sokaklar, saatlerdir koşuşturması ardından anladığı kadarıyla epey işlek bir bölgeye aitti ve canını dişinden fazlasına takmış biçimde alayına koşan gencin...