23. Cesetten Kule

3.3K 323 396
                                    

🦂No Signal, VanishedNo Signal, Shadow People🦂

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🦂
No Signal, Vanished
No Signal, Shadow People
🦂

Hayatımızın bazı dönemlerinde sanki bir şeylerin tekrarını yaşıyormuş gibi hissederdik. Sanki aynı şey tekrar oluyormuş, yine aynı şekilde bitecekmiş ve ben yine aynı sonuçla yıkılacakmışım gibi hissettiğim zamanlar olurdu. Bu yüzden korku hep içimde bir yerlerde gizlenirdi, zamanını bekliyormuş gibi.

Belki bu yaşıma kadar çok fazla bir sorumluluk almadım ama şu an hissettiğim, tek bir çizgide tutmam gereken sorumluluklar belimi ağrıtıyordu. Bazı geceler her şeyi bir kenara bırakıp kendimi düşünürdüm. Hayatımın aslında nasıl yeniden başladığını. Sanki benim hayatım, Antares'e geldikten sonra başladı.

İkisini koridorda bırakıp arkamı dönerek merdivenlere yöneldim. Sırtım hissettiğim yüklerden dolayı kambur duruyor muydu bilmiyordum ama omuzlarım o yüklerin ağırlığıyla artık canımı acıtıyordu. Basamakları sakince inerken gözyaşlarım da boynuma akıyordu. Bu gözyaşlarının tek sebebi az önce öğrendiğim şey değildi. Artık gerçekten yorgun hissediyordum.

"Astrid," diye seslendiğini duydum Endymion'un. Belki arkamdan geliyordu, belki öylece bana bakıyordu ama ben basamakları inmeye devam ettim.

Birazdan geri dönmek zorunda kalacağımı biliyordum. Çünkü dönmeliydim, plan yapılmalıydı, bu sorunu çözmeliydik. Elimin tersiyle yanağımdaki ıslaklığı silip girişteki koridoru aştım. Hydra yanımdan yüzüme şaşkınca bakarak geçti ama dikkatimi ona veremedim. Olaysız, sakin bir gün istiyordum. Biraz dinlenmek, toparlanabilmek. Noris bana benimle gurur duyduğunu, hiç kaçmadığımı, çekip gitmeye yeltenmediğimi söylemişti. Şu an uzaklaşmak istediğimi bilseydi hayal kırıklığına mı uğrardı?

Sarayın kapısından çıkacağım sırada biri kolumu tutarak bedenimi çevirdi. Gözlerim yerde olduğu için yüzünü göremiyordum ama bu onu tanımamama yetmiyordu. Parmaklarını çeneme yaslayıp yüzümü kaldırdığında göz göze geldik. Yüzümde rastladığı neyse gri gözlerinin ışığı aniden sönen bir mum gibi söndü.

"Neden ağlıyorsun sen?" Çenemi yavaşça okşarken yüzüme doğru eğildi. "Hım?"

"Bilmem," dediğimde sesim pürüzlü çıkmıştı, bu yüzden sertçe yutkundum.

Çenemi serbest bırakıp kollarını bedenime sararak beni göğsüne bastırdığında çenem titriyordu. "Halledilemeyecek bir sorun değil bu. Ağlama."

"Tamam," diye mırıldansam da gözyaşlarım durmadan akmaya devam ediyordu. İçi yanan gözlerimi boş koridora çevirdim.

"Sıkıldın bu durumdan değil mi?" diye sorunca sakince başımı salladım. Onlar benim gibi yorgun hissetmiyor muydu? "Bu sorunu hemen halledip kalan iki kutuyu da bulduktan sonra özgür olacağız."

"Beni kandırıyorsun," diye fısıldadığımda yavaşça gülüp sırtımı okşadı, bu hareketiyle dudaklarım büküldü.

"Tamam, tamamen özgür olmayacağız, sonrasında başka bir sorunun çıkmayacağının da garantisini veremem ama bu kadar yorulmayacaksın," dediğinde başımı kaldırarak ona baktım. Başını eğip dudaklarını burnumun uç kısmına sürttü. "İstersen sen dinlenebilirsin. Diğerleri de gelecek. Biz bu durumla ilgileniriz. Kimse bu konuda seni yargılamaz."

AKREBİN KALBİ (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin