fakat artık sözde mutluluklar çürütür ruhu

433 67 27
                                    

...

tanrım, boş bir ev ve kimsesiz sokaklar kadar yalnız hissediyorum. insanlığa ve yaşama dair birkaç kelam okuyorum, kalabalığı dinlediğim de oluyor yalnız içi boş ve vefasız insanları gördükçe isyan ediyorum. günahkar oluyorum zannımca, affet ama bu sefillik epey yorucu. özünde sevgiye muhtaç insanları tanıdıkça hayıflanıyorum. samimiyetsiz gülüşler görünce kahırlanıyorum. söylenmekte fayda etmiyor bu zalimliğe, birer hiç uğruna gidiyor bütün masumiyet. şimdi bir gece yarısına atılan ipliklerin kordonu benim soluklarıma düşman, prangayı aratmayacak cinsten oluşu ise artık bir mahkum sıfatına eş değer oluşumdandır.
sözde su gibi akıp giden zamanın tik takları bugün aklımın duvarlarında bozuk. camları kırık penceremden içeriye giren rüzgar fazla kopuk. bölük pörçük yaşanmışlığa hayat denen evin, izbe evsizliği çok soğuk. gıcırdayan sandalyemin ugursuzluğu ayrı bir buruk ve yoklukla hükmeden ruhumun sancısı amansız sancılara konuk.

bir zindan inşa ettim, parmaklıklarına en adi kötülükleri doladım. kilidini amansız bir acının göğsünde kaynattım. anahtarı benden uzağa attım. bulamasınlar diye insanlarla kelamı kestim ve onları hiçbir şey olarak gördüm. kafesimi ben yarattım.
beni, benden uzağa koyup günden güne eriyişimi izledim.

güven ve beraberinde gelen o sıcak hissi bir süre önce keşfettim. bu yüzden zindanımın kilidini bozdum, hissi keşfetmem ve bana bunu bir insanın lütfetmesi bütün zalimliğimin sonu olmuştu. ne köhne sancılar kalıyordu ne de şifasız yaralarım artık kanıyordu. bir şekilde iyi olana adımlamışım gibi bir histi.

tanrı güzel şeylerin beraberinde kötülüğü de sıraya koyardı, büyük annem bunu bir çeşit sınama olarak adlandırdığında henüz dini nasıl kullanacağımı bilmeyen bir çocuktum. inanç ne kadar önemli olabilirdi ki?

inanç fazlasıyla önemliydi.

kimsesiz kalmış gibi hissettiğimde ilk defa tanrıya seslenmiş ve dua niyetiyle bir şeyler dilemiştim. çocuk aklı, ne istemiş olabilirim ki?

o gece fazlasıyla soğuk ve kuru bir geceydi, gece yarısını çoktan geçmişti ve bir nedenden ötürü annemle babamın kavga sesine uyanmıştım. gözlerimi açtığım anda karşımdaki pencereyle bakışmıştım. kar başlamıştı, yılın ilk karı gelmişti ve o gün ocağın 26'sıydı. doğumumdu.

içerideki gürültü gittikçe artmaya devam ettiğinde kulaklarımı kapatmak istedim ama ellerim çok küçüktü. zaten hep küçük ve çelimsizlerdi. asla babamın istediği gibi güçlü ve kalıplı bir oğlan olamamıştım. çıt kırıldım ve asosyalin vücut bulmuş haliydim. sonra bir çığlık duydum, o kadar güçlüydü ki uzandığım yerde titreyip nefesimi tutmuştum. sesler kesildiğinde doğrulmuş ve çıplak ayaklarımla kapıya doğru yavaşça adımlamıştım, kulpu çevirdiğim anda açık olan dış kapıya değmişti bakışlarım. o zaman daha net görmüştüm karı. sevinemedim, oysaki kar severdim. çok sürmeden yerde kanlar içinde olan annemi gördüğümde aslında dünyanın o kadar da iyi bir yer olmadığını öğrendim. o günden sonra benim için bir cehennemden farksız olan bu dünyaya günlerce gelmemiş olmayı diledim. sayısız kez isyan ettim, kabullenemedim. kötülüğü sindiremedim. annemin küçük bebeğini o gece kaybettiğine inanamadım.

hastane koridorunda yalnız başıma otururken çıplak ayaklarıma bakıyordum. apar topar çağırdığım yan komşuyla gelmiştik hastaneye gelmiştik ve annem bayıldığı için ne halde olduğumu fark edememiştim. birkaç dakika önce gitmişti bizi buraya getiren adam. çok karışmazdı bizim mahalledeki insanlar aile içi şiddete. çok kez görmüşlerdi babamın ve annemin kavgasını, kimse tek kelime etmemişti. daha çok nefret etmiştim o zamanlar insanlardan çünkü karşı koyamayacak kadar acizlerdi.

ağırlayın azrail'i ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin