bitiş ve başlangıç meselesinin zamansız timsali -final-

284 33 19
                                    


-7 yıl sonra-

kumar gibi bir yaşam. sürdürülebildiğince alaylı ve nezih bir sükunetin çevreleyebildiği kadar da sıradan ilerlemesi bu kadar iyi bir yaşam olduğunu göstermez. yalnızca görünür.

yaşam tuhaf bir yapıdadır. malzemesi fazladır ve düzenli konulmazsa ruh benimsemez. hayatını tersten okutabilir ve insan bunu kaldıramaz.

insan, zayıftır.

bir bakıma hepimiz en temelde basit bir düzenin kuklası olduğumuzu düşündük. basit bir kukla. basit bir düzende...

nesiller evvelinde de sorgulanmıştır diye düşünüyorum. neden var olduğumuz hakkındaki bütün teori ve ne kadar gerçek denebilirse ellerimize verilen gerçeklerle bir şeyler anlamaya ve taşların oturması için çabalamaya çalıştık.

oldukça trajikomik gelen bu olaydan bir yerden sonra sıyrılmak ve bu basit demeye korktuğum düzene sağır ve dilsiz kalmaya çalıştım.

elbette başaramadım. yaşadığın alanı yalanyamazsın. yalnızca kendine yalan söylersin. insan en kolay kendini kandırabiliyor ve ben aklımı çelip yaşıyor olabilmeyi kabul etmedim. bu düzeni eleştirdim ve isyanım baskın geldi.

tanrılar ve dinlerle alıp veremediğim vardı hep bir yerde, yol kat ettiğimi söyleyemem lakin bir şeyler artık daha net kafamda.

şimdilerde sakinlikle eleştirdiğim ve düzene koymak için çabaladığım zamanların ekmeğini yiyorum. sanırım akıllandım. evvelinde kendimden de sıyrılmam gerekiyormuş.

daha aklı başında ve oldukça tutarsız diyebileceğim hallerimden vazgeçmem yıllarımı aldı. aslına bakarsanız dün gibi aklımda nasıl da her şeyi bir anda elimin tersiyle itip koskoca şehirden kaçmaya çalışmam.

öldü olarak bilinmek bile bir zaaf haline geliyormuşçasına beni şehvete davet eden bu yoksunluk yalnızca hayatsızlığıma mecburdu.

hayatsızlık benim gibilerin dilinde bir yemindi. böyle doğduğuma inanıp aydınlığı görmek istemeyişim yalnızca beni kör etmişti. öyleydi. kör kütüktüm ölüme ve bana ölümü getirecek azrail'e.

nezih bir yaşamdan çok doymaya çalıştığım anların adamıydım. mutlu olmaya inanmazdım, hâlâ öyleydi. mutluluk bana kalsa en büyük yalanlardan biriydi ki kelimesi bile safsatalıktan ibaretti. gerçekliğin savunucusu haline gelişim ise sınırlarımı keskinleştirmişti. şimdi yalnızca kötülüğün gerçek olduğuna ve insanların asla tam anlamıyla mutlu olamayacağını savunuyordum.

elbette zaman zaman bize getirilen mutluluk karşılıksız değildi. çok daha iyi bir şekilde ellerinden sökercesine alınıyordu.

sanırım bu düzenin içinde fark edip canımı yakan en büyük nokta burada başlıyordu; ellerine verilen hiçbir şey kalıcı değildi. bu yüzden yol yakınkan bir şeylere alışmamak ve içselleştirmemek çok daha iyi olurdu bizim gibiler için.

sayısız kes dönmek istemiştim eski yaşama. hyunjin'in yanından kaçtığım gün büyükannemle yaşadığım daireye gitmiştim. cenazeye gitmemiş olmam bende açık bir yara bırakmıştı ama kontrolüm altındaydı. eskisi gibi kanamıyordu.

ağırlayın azrail'i ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin