Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş, yol da kolaydır. Ondan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Onu bulanlar azdır. (Luk. 13:24)
❝bazı renkler hiç solmaz❞
Ellerim. Benim kirli ellerim. Masanın üzerinde duruyor. Toprakla örtülmüş, çamura, toza bulanmış, derisinde çatlaklar, tırnaklarının içinde kir olan kabus gibi ellerim duruyor. Masada. Onlara bakıyorum. Ellerim az önce bir saksı dibini kurcaladı.
Sarı, sapsarı bir saksı. İçinde yanlarından tomurcaklanmış dikenli bir kaktüs. Toprağını kazdım. En derinine kadar kazdım. Tırnaklarımı daldırdım hırsla, parçalarını parmaklarımın arasında dağıttım. Ellerime dikenler battı, derimin üzerinden girip canıma kadar battı. Toprağı kazdım. Çilek çürüyeli çok olmuştu. Hangi günde, hangi saatte yok olmuştu tam olarak? Ne zaman silinmişti toprağın içinden? Ben orada değildim. Ben yanında değildim. Çileğim gitmişti ve ben onu görmedim.
Odamın kapısı iki kez tıklatıldı. "Jeno?" dedi annem. "Yemek hazır."
Jeno dedi annem. Masamın üzerine dökülen toprakları avuç avuç alıp saksının içine yağdırdım. Kaktüsüme topraktan yağmur yağdırdım çünkü çileğim onun dibinde ölmüştü.
Parmaklarımı ovuşturuyorum. Birbirine sürtündükçe ekmek kırıntısı gibi ufalanıyor topraklar. Masamın, kağıtlarımın ve kitaplarımın üzeri kahverengi bir rüzgârla süprülmüştü. Kitaplarımı silkeledim tek tek, biraz da onlardan yağdırdım yağmurları. Sonuncu kitabı elime alınca duraksadım. Sevme Sanatı. Jaemin'in geçen hafta sırama bıraktığı kitap.
Jaemin ile 6 ay 13 gündür görüşmüyoruz. Şimdi neredeyse tekrar bahar oldu ve yaz gelecek çok yakında. Onunla en son konuştuğumda ise aylardan eylüldü. Onu son kez öptüğümde, tenine son kez dokunduğumda, ona seni seviyorum dediğimde ve gözyaşlarını sildiğimde aylardan eylüldü. Şimdi ise bahar geliyor.
Sahiden ayrılmıştık. Söz verdiğimiz gibi, o günden sonra ne tek kelime ettik ne de konuştuk. Zaten annem telefonumu hiçbir zaman geri vermedi. Sebep olarak bu sene sınav senem olduğunu ve telefonla ilgilenmeyip derslerime odaklanmam gerektiğini göstermişti. Su katılmamış yalan. Tabi ki bunu Jaemin ile iletişime geçmemem için yaptı. Biliyordum, biliyorduk. Ama hiçbir şey söylemedim. Kızmamı, ağlayıp yalvarmamı bekledi belki ama ben sustum. Çünkü aklımda yalnızca Jaemin'e verdiğim söz vardı. Tam anlamıyla uzak durursam daha kolay olur sanıyordum. Onsuzluğa daha fazla dayanabilirim, sadece sözümüzü yerine getirmek için elimden geleni yaparım sanıyordum.
Yapamadım.
Sabırlı olamadım. Bir şeyleri içimde tuttukça dışarı vurduğum şeylerin şiddeti çoğalıyordu. Kafatasımın içinde sürekli beynimin sol tarafını uzun pençeleriyle tırnaklayan, bana acı çektiren ve derin derin soluk alıp veren bir hayvan vardı. Öfke nöbetlerim. İlk kez, Jaemin ile ayrılmamızdan iki hafta sonra ilk büyük nöbetin eline geçtim. Annem benden habersiz bir şekilde okula gitmiş, müdürle konuşarak sınıfımı değiştirmişti ve bunu bana kanepede oturup televizyonun kanallarını değiştirirken alelade bir şeyden bahseder gibi söylemişti. "Aslında naklini başka bir okula aldırmayı düşünüyordum ama sınava bu kadar az kalmışken derslerin etkilensin istemedim. Üstelik buradaki öğretmenlerin çok iyi." demişti.
Delireceğim zannettim. Hayatıma ettiği müdahaleler tükenmek bilmiyordu. Her gün bir yenisi ekleniyordu ve bana sanki ağzı dili olmayan tahtadan bir kuklaymışım gibi davranıyordu ve bütün bunları anlatırken oturup televizyondaki yemek programından magazin programına oradan aşk dizisine geçiş yapıyordu. Ama ben onun gibi arkama yaslanıp sakinliğimi koruyamadım. Yüzüme bakmayan annemin elindeki televizyon kumandasını zorla çekip aldım ve onu büyük bir öfkeyle duvardaki aile fotoğrafımıza fırlattım. Çerçevenin camı kumandanın isabetiyle parçalara ayrılıp etrafa sıçrarken fotoğraf da büyük bir gürültüyle yere çakılmıştı ve işte o an, yavaşlatılmış hir film sahnesi gibi, annem korkuyla oturduğu yerde sıçradı. Her şey olup biterken kısacık bir an havaya fırlayan büyük bir cam parçasını gördüğümü ve onun pencereden giren ışıkla alev gibi yanıp söndüğünü hatırlıyorum. Yeniden bilinçli hâle geldiğimde gördüğüm ilk şey ise zeminde, cam kırıklarının arasında duran anne, baba ve çocuk Jeno'ydu. Sivri uçları parıldayan cam parçalarının altında gülümsüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aşk çileği, nomin
Fanfiction"Aşk çileği sayesinde istediğin kişiyi kendine âşık edebilirsin. Bir tür dilek aracı gibi düşün. Olay çok basit: Bir çileği ortadan tam ikiye keseceksin. Yarımlardan birisini bir kaşık toz şeker ile beraber yedikten sonra diğer yarımı da sana âşık o...