VI. Kış

735 91 137
                                    

❝evsiz bir adam gibi yere çökmek❞

Şimdi düşünüyorum da zemine duyulan güveni kaybetmek iyi bir şey, her şeyin bir anda tepetaklak olabileceğini bilmek şart. Jaemin'in sırama bıraktığı ilk kitapta, Eve Dönmenin Yolları'nda böyle söylüyordu. Jaemin'in altını çizdiği bir cümleydi. Onu okurken ağlamaya başladığımı hatırlıyorum. Sonra başka bir kalem alıp ben de o cümlenin altını çizmiştim. Jaemin'in çizgisi kırmızıydı, benimki siyah. Alt alta duruyorlardı.

Fakat şimdi o andan çok daha geriye gitmemiz gerekiyor. Sarmaşık'ta fırtına var, perdelerim çekili, dışarıyla hiçbir bağlantım yok ve her şey çoktan tepetaklak olmuş. Tersine dönen zeminin altında oturuyordum. Yatağımda, birbirine girmiş çarşaflarım beni boğuyor gibi hissederken, ellerim bacaklarımın arasında, bomboş bir duyguyla oturuyordum. Fırtınanın uğultusunu ve cama çarpan yağmur damlalarını işitiyordum. Kalanı sessizlik. Artık odamın tek başına bir hücre şeklinde dünyadan kopup uzayda süzüldüğünü düşünüyordum.

Tam üç gündür kilitliydi kapım. Telefonum yoktu. Bilgisayarımdan iletişim kurmamam için internetin fişini sökmüştü annem. Elimin altında hiçbir şey yoktu. Avuç içlerimi kapatıp parmaklarımı birbirine bastırıyordum sürekli. Tırnaklarımı derime batırıyordum, avcumun yumuşak derisine.

İlk gece sabaha kadar ağladım ve kapının diğer tarafındaki anneme bağırdım. Kapıyı açması için, konuşmamız için yalvardım. Boğazım acıdı, genzim yanıyordu; kapının önünde, parke zeminin üzerinde diz çökmüş acı çekiyordum. Annem görmezden geldi. Akşama doğru sustum, yatağıma uzanıp sessizce ağladım. Hava kararınca kapım yavaşça açıldı, girişteki komodinin üzerine bir tepsi bırakıldı, ardından yeniden kapandı. Tepsideki yemeklere baktım, uyuyakalana kadar onlara baktım ve annemin pişirdiği şeylerden bile nefret ettim.

İkinci günün sabahında ufak aralıktan yemediğim akşam yemeklerini alıp kahvaltılık bıraktı. Kapıyı açtığını görür görmez yataktan fırlayıp kapatmasını engellemek istedim ama benden hızlı davrandı, yeniden kilitledi. Ben de yeniden yumruklamaya, bağırıp çağırmaya başladım. Akşam olunca alt kattan babamın seslerini duydum, eve gelmişti. Annemle kavga ediyorlardı. Annem ona bağırıyordu. "Onunla ilgilenmedin!" dedi. "Onu hep ihmal ettin!"

Babam normalde kavgalarda alttan alır ve çabucak bitmesi için kısa cevaplar verirdi. Fakat bu kez o da bağırıyordu. "Sen de onun üzerine çok gittin! Sürekli kontrol ettin, baskı kurdun! O yüzden şuan bunları yaşıyoruz!" diyordu. Suçu birbirlerine atıyorlardı. Ortada bir suç varmış gibi davranıyorlardı.

O gece pencereden kaçmayı düşündüm ama odam ikinci kattaydı. Tam altımda bahçenin beton zemini vardı ve etrafta tutunabileceğim ne bir ağaç, ne başka bir pencere vardı. Atlarsam bacaklarım kırılırdı muhtemelen.

Atlamadım. Onun yerine sabah güneş doğana kadar Jaemin'in bana birkaç hafta önce verdiği, Kim Ilsung'un şiir kitabını okudum. İsmi Köklerini Kaybeden Ağaç'tı. Jaemin'in altını çizdiği tam 27 satır vardı ve hepsi aynı, kırmızı tükenmez kalemle çizilmişti.

Hüzün boğazımdan yukarı dalga dalga kabarıyordu. Jaemin'i merak ediyordum; ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini, ne yaptığını. Haberi var mıydı? Olanları biliyor muydu? Çok mu meraklanmıştı? Onu göremediğim ve haber alamadığım her an korkularım ve endişelerim gittikçe çoğalıp beni sıkıyordu. Nefes alamıyordum sanki. Öfkem, korkum, canımın acısı, hepsi beni köşeye sıkıştırmıştı. Her şeye ve herkese kızgındım. Yalnızca Jaemin'e koşmak, onun yanına gitmek ve sımsıkı sarılmak istiyordum. Ona sığınmayı ve bu fırtınanın kesilmesini diliyordum. Fırtınadan birlikte çıkabilmeyi. Ama daha yeni başlamıştı.

aşk çileği, nomin Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin