Havanın açık olduğu güneşli bir gündü. Sabahın erken saati olmasına rağmen mahalleden sesler yükseliyordu. Bunda bayramın ilk gününün etkisi vardı tabi.
Yatağının üzerinde duran elbisesini alıp giydi. Aynadan kendine baktı. Saçları kabarık olduğu için düzeltme ihtiyacı hissetti. Birkaç pompa yağ ve taramanın ardından saçlarını istediği şekle getirdi.
Bugün de her bayram sabahı gibi kahvaltıda yalnız olmayacaklardı. Amcaları gelmişti. Bu yüzden Behice daha fazla oyalanmadan odasından çıktı. Mutfağa girdiğinde annesi neredeyse çoğu şeyi tamamlamıştı."Hazır mı her şey? Ben ne yapayım?"
"Domatesle salatalık kes biraz. Bir de babanın aldığı helvadan çıkarırsın."
"Tamam."
"Bende gideyim masayı kurayım."
Buzdolabından gerekli şeyleri çıkarıp tezgaha koydu. Bileğindeki tokayla saçlarını bozmamaya dikkat ederek topladı. Ellerini yıkayıp salataya başladığında kapı çaldı. "Daha gelecek mi vardı?" diye düşündü. Elindeki işi aceleyle bıraktı. Mutfaktan çıktı. Geleni bekletmemek için hızlı adımlarla gidip kapıyı açtı ve karışısında kuzeni Yağız'ı gördü. Şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırıp öylece kalakaldı.
"Almayacak mısın beni içeri?"
Hâlâ olduğu yerde dikilirken içeriden annesi geldi.
"Kim gelm- Yağız! Yavrum sen nasıl geldin?!"
Annesi de en az kendi kadar şaşkındı. Kuzenini görevde diye biliyorlardı. Haliyle böyle karşılarında görünce çok şaşırmışlardı. Annesinin yüksek tepkisini duyan ev halkı kapıya koştu. Amcası Fikret, oğlunu karşısında görünce kalakaldı. Kimse Yağız'ı görmeyi beklemiyordu. Gelemeyeceğini defalarca kez söylemişti. Hepsi durumu kabullenip içlerindeki buruklukla bayrama hazırlanmışlardı. Şimdi onu karşılarında görmek hepsini çok mutlu etmişti. Bayram sahiden güzel başlamıştı.
Amcası, Yağız'ı kollarından tutarak gözleri dolu dolu konuştu."Oğlum! Nasıl geldin sen?"
"Nasılını sonra anlatsam. Yorgunluktan ölüyorum valla."
"Haklısın. Seni yaradana kurban! Hoşgeldin can oğlum aslan oğlum!"
Amcası Yağız'ı kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı. Yağız kendisinden kısa olan babasının kafasını okşadı. Böyle bakınca sanki Yağız babaymış gibi gözüküyordu. Onlar sarılırken kapının önünden kenara kaydı. Yağız içeri geçince herkes sırayla ona sarıldı. En son annesi Yağız'ı kolundan tutup oturma odasına doğru sürükledi. Onların gidişini gözleri dolu dolu izledi. Yağız sağ salim döndüğü için Allah'a şükretti. Geceler boyu kalbi sıkışa sıkışa ettiği duaları kabul olmuştu neticede.
Daha fazla orada durmadı, mutfağa geçti. Çaydanlığın altını kapadı. Tepsideki bardaklara çay doldurup içeri götürdü. Herkes masaya yerleşmişti. Çayları dağıttığında kahvaltı başladı. Uzunca bir kahvaltı faslından sonra büyükler koltuklara geçti."Şöyle bol köpüklü birer türk kahvesi içmez miyiz yeğenim?"
"Hemen yapayım amca."
Tebessüm ederek amcasına baktı. Bütün amcalarını severdi ama Fikret amcasını bir başka severdi. Babası gibiydi, çok samimiydi. Masanın üzerindekileri tepsiye istifleyip mutfağa taşıdı. Taşırken, peşinden gelen adım seslerini duydu. Dönüp bakınca Yağız'ı gördü. Elinde başka bir tepsiyle kapıda dikiliyordu. Onu görür görmez sırıtmaya başladı.
"Ya sen otursana. Yol yorgunusundur şimdi."
"Bir tepsi taşıdım diye ölmem ya kızım. Hem dağda neler yaptığımı görsen..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENİ ANLATABİLSEM SANA• Behice
General Fiction"Başımıza çok şeyler gelecek, çoğunda benden uzakta olacaksın belki. Ama hiçbirinde kalbimden uzak olmayacaksın. Şimdi tüm bunların ötesinde, bana elini uzatmak ve sonsuza kadar bende bırakmak istemez misin?"