pansy parkinson ve gerilen ipler

561 50 66
                                    

-sigaralar, son ses dinlenen taylor swift şarkıları ve tutulmayan sözler,

bölüm şarkıları//the moment i knew (taylor's version), the archer, meet me in the hallway

Harry Potter, sahiden de anlaşılması zordu. Size güvenip güvenmediği bile anlaşılmıyordu. Okulda popülerdi fakat doğru düzgün arkadaş çevresi yoktu. Derslerin neredeyse hepsinde uyuyordu fakat sınıf birincisiydi. Aşktan nefret ediyor gibi görünüyordu fakat kulaklığından Lover albümünün eşsiz şarkıları yükseliyordu.

Onun dalgasına kapılmak ne de kolaydı. İzlerken bile aşık olabilirdiniz. O ise tüm acımasızlığıyla kendisine gelen çıkma tekliflerini bir bir yoka sayardı.

Okul çıkışında, soğuktan herkesin kaçıştığı bir günde, zarif ellerinin arasında sigarasını yakmaya çalışırken, derste uyurken, müzik derslerinde keman çalarken her haliyle sanki mükemmellik kavramının can bulmuş haliydi o.

Buydu, belki de onun en gizli defterlerindeki şiirlerde can bulmasının sebebi. Her çiziminin arka sayfasında kendisinden izlerini taşımasının. Harry, hiçbir zaman bu kadar güzel sevildiğinin farkına varamayacaktı ve çoğu kişi bunu kabullenmişti bile.

Yağmurun camları dövdüğü bir günde, konferans salonunda sadece omegalar vardı. Ayda bir gerçekleştirilen '21.Yüzyıl ve Omega Olmak'  sunumunu neredeyse ezberlemelerine rağmen yine buradaydılar işte. Çünkü omega olmak buydu. Dışarıdan gelen her tehdit için hazırlıklı olmalıydınız. Bir sorun varsa, suçlu sizdiniz. İllaki sebep olmuşsunuzdur.

Harry ise uyuyordu. Artık Ron ile birleşmiş bir şekilde uyukluyorlardı. Bu ikisi, birbirlerine anlatılamayacak derecede bağlılardı. Eğer Harry'nin başına bir şey gelecek olursa, Ron mahvolurdu. Eğer Harry'yi kıran biri olursa Ron onu mahvederdi. Belki de bu güven duygusuydu onların bu kadar yakın olma sebebi. Ya da aynı olmalarıydı, sanki ruhları ikiye bölünmüş de farklı bedenlerde aynı ruhu paylaşıyor gibilerdi.

Hermione ise ilk kez sunumu aptal derecede rahatsız edici olduğu için bölmüyordu. Sunum, hala son derece aptalcaydı fakat içinde oldukça rahatsız edici bir his vardı. Sanki çok öfkeliymiş gibiydi fakat bu öfke kendisine ait değildi. Arkadaşlarının yanında olması bile kendisini rahat hissettirmiyordu. Boğuk salondan çıkıp gitmek istiyordu. Son ders zili çaldığında arkadaşları kalkıp uyuşuk bir şekilde çantalarını alırken adımları aceleciydi. Sanki bir yerde bulunması gerekiyordu.

Gerekiyordu da.

Neville, salondan çıkan arkadaşlarının yanına koşuyordu. Okulun bahçesindeki kavgayı ayırabilecek birileri varsa o üçlüydü. Nefes nefese kesilmişti fakat zar zor anlatabildiği birkaç kelimeyle onları bahçeye doğru sürüklemeyi becerebilmişti. Harry arkadaşlarının arkasında umursamaz adımlarla sigarasını yakmaya çalışırken, onu Sirius görse bu kadar sakin olamazdı. Sirius Black, biricik vaftiz babası, onu kelimenin tam anlamıyla okuldan sürerdi.

Okulun bahçesi ise karmakarışıktı. Okulun otoparkının ortasında bir çember oluşmuştu. Hermione insanların ortasında geçerken hala kalbi baskı yapıyordu. Sebebi ise ortadaydı. Pansy Parkinson, siyah küt saçları dağılmış, beyaz gömleğinin kollarını katlamış bir şekilde duruyordu. İşte orada, kendileriyle aynı yaşta olan bir pasif alfayı bayıltırcasına dövüyordu. Dominant bir kişilik olmasının tek sebebi türünün baskın alfa olunması mıydı bilinmez fakat Pansy Parkinson hiç bu kadar sert gözükmezdi. Evet, sinirli ve soğuk gözükürdü fakat bu kavgada sanki onu delirten bir şey vardı.

Çünkü Pansy Parkinson vaktini harcamazdı. Hermione Granger ile alakalıysa durum değişirdi anında oysaki.

Hermione Granger, bir süredir çıktığı kızın herkesin gözünün önünde olduğunu biliyordu fakat bahçede bunca insanın önünde olmak korkutucuydu. Yine de onun yanına giderken kimseyi düşünmedi.

late night talking|drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin