ron weasley ve yaratıcı şeyler

361 33 56
                                    

┆ maroon ♡
the 30th


Ron Weasley, kendini bildi bileli yok sayılmıştı.

Bu alışıldıktı. Kalabalık, neşeli bir ailede yok olmak basitti. Özellikle tek omega erkek sizseniz. Bu sebeple kendini yok sayılıyor hissetmeye alışmıştı.

Hayatında tamamen görüldüğünü hissettiren arkadaşları hariç ona bunu hissettiren başkası yoktu.

Galiba.

Yorgun adımlarla eve dönen Ron Weasley son birkaç gündür kasabalarındaki garip havanın herkes gibi farkındaydı. Bu sebeple okulda geç saate kadar kalıp eve dönerken biraz tedirgindi. Ek ders almak zorunda kalmak, ona zaten farkında olduğu bazı şeyleri sanki uyarıcıyla yolluyordu.

Yetersizdi.

Asla yeterli olamamıştı ki. Özellikle alfa çocukların standart olduğu bir ailede büyürken.

Fakat bunlar Ron'un takması gereken şeyler değildi sonuçta. Ailesinin onun bu kadar düşündüğü kadar düşünmeye vakit ayırmadığını biliyordu.

Yoğun vişne kokusunu, okulun bahçesinden çıkmak üzereyken duyumsamıştı. Sanki yağmur yağdıktan sonra olan toprak kokusuna vişne eklenmiş gibiydi. Yoğun, aldatıcı ve merak ettiren bu kokuyu tanıyordu tabi ki Ron.

Ezberlemişti. Nasıl ezberlemezdi?

Blaise Zabini'ye kendini kaptırırken nasıl farkına varmazdı? Blaise Zabini'ye kendini kaptırmak.

Ron tırnaklarını avcuna bastırdı. Bundan kendine bile bahsetmeyecekti.

Arkasını döndüğünde Blaise'in annesiyle oldukça hararetli bir konuşma içerisinde olduğunu gördü. Blaise'in annesi, kasabada çok fazla görülmezdi. Fakat herkes onun adını bilirdi. Kadın, siyah saçlarını sıkı bir topuz yapmış, saçlarıyla aynı renk elbisenin içindeyken bile göz kamaştırıcıydı. Zarif biriydi.

Ron tekrar önüne döndü, kulaklıklarını taktı ve kararmaya başlayan gökyüzüne bakarak hızlı adımlar atmaya başladı.

Blaise Zabini, aklına düşmemesi gereken bir hastalıktı. Çünkü aklına düşerse vücudunun ona göre tepki verdiğini görecekti. Zayıf düştüğünü fark edecekti. Ron Weasley zayıf düşemezdi.

Zengin değildi, güzel değildi, zeki değildi. Hiçbir şeyi yoktu. Kırık kalbi, değişken duyguları ve sallantılı ruh hali dışında hiçbir şeyi yoktu.

Sabah okula Harry ile yürüyerek gelmişti fakat birkaç dakika sonra arabasını almadığına lanet okuyacaktı.

Weasleylerin evine giden en kısa yola saptı. Gölün yanından geçen bu yol çoğu zaman sakin olurdu. Ronald alışmıştı bu sessizliğe. Evdeki kaostan kaçınmak için burada dolanırdı çoğu zaman çünkü.

Fakat o gece tek başına yürüyüp diline takılan italyanca şarkıları dinlerken aniden biri tarafından çekildi.

Sarışın, uzun boylu, korkunç buz rengi gözleri olan bu kişi muhtemelen bir kurt değildi, hayır. Kokusu o kadar iğrençti ki, Ron bunun birkaç haftadır adları duyulan vampirlerden olduğundan emindi.

Bu vampir Ron'a çok daha farklı bakıyordu. Sanki onun içindeki duyguları çözümleyebilirmiş gibiydi.

Ron kendisini çözümleyemezken birinin ona böyle yaklaşması komikti.

Elini yumruk yapıp hızla kaldırdı ve aptal vampirin yüzüne geçirmek için kullandı.

Fakat vampir onun elini havada durdurup onu iyice ağaca yasladı.

late night talking|drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin