roma sokakları ve harry potter'ın sakarlığı

352 22 66
                                    

camila cabello-shameless

chase atlantic-consume

lana del rey-candy necklace


sirius black'in yönettiği lise, üniversiteye gitme zamanı yaklaşan son sınıf öğrencilerini bu sefer roma'ya götürecekti. ron ve blaise'in ruh eşi çıkmasının üzerinden 1 ay geçmişti, molly weasley ve blaise zabini arasındaki soğuk savaş sanki ciddileşiyordu. havalar ısınıyor gibiydi ama ingiltere için asla sıcak hava diye bir şey yoktu. boğucu, sisli sabahlarıyla ingiltere bile gergin enerjili kasabayı yansıtıyordu.

harry, sirius'un tüm son sınıfları roma'ya götüreceği geziyi duyunca direkt gitmek zorunda olacağını biliyordu. hem sirius asla onu kasabada kalmasına izin vermezdi hem de bir aydır çok sık eve gitmeyen ron'a moral olabileceğini düşünüyordu bu 4 günlük tatilin. amaç basitti, son sınıfların aradan önceki son sınavları bitmişti ve streslenmeye başlamadan önce kafa dağıtabilecekleri bir tatildi bu.

ama harry kesinlikle gitmeye hazır değildi. son bir aydır draco ondan uzak duruyordu. yanından hızla geçiyor, aynı ortama girdiklerinde görmezden geliyordu. harry hiç kimseyi bekleyecek biri değildi. kendini ezdirmez, yok sayanı umursamazdı o da.

ama kendini niye böyle hissediyordu? neden parçalara ayrılmış gibi hissediyordu? kalbi sanki yıllardır atmayı unutmuş; yeni yeni varlığını hatırlatır gibi ağrıyordu.

harry kararlıydı ama. bunca zamandır karışık davranan kişi eğer onu hayatından çıkarmışsa, o da çıkarırdı.

belki roma ona iyi gelirdi. belki roma her şeye iyi gelirdi.

harry gitmesinin kesinleştiği gün siyah valizini yatağının altından çıkardı; içine eline gelen her şeyi doldurdu. şortlarla pantolonların yanını renkli gömlekler doldurdu. gömleklerinin yanına siyah tülden transparan gömleğini de koydu. onu giydiği gün giymesiyle çıkarmasının aynı zaman olacağını bilmeden siyah gömleği katlayarak bavulunun dibine yolladı.

bu gezide hiçbir şeyi umursamayacaktı. ron ve hermioneyle vakit geçirecek, aşkın ona uygun olmadığını kendine hatırlatacaktı.

zayıf vücudunun derinlerindeki kalbi sanki hiç hasar alamazmış gibi gelirdi

koruyordu çünkü onu. mecazi anlamda tamamen demirle kapatmış gibiydi. kapılarını kapatmış, hiç kimseye açılmaması için de tapınırdı varlığından emin olmadığı tanrılara.

kalbinin olduğu yerde bir bıçak vardı ve onu nasıl kullanacağını biliyordu.*

aşk mıydı hissettiği yoksa anlaşılmak istemek miydi bilmiyordu. biri onu anlasın, üzerindeki yükleri eşit paylaşabileceği birini isterdi.

hiçbir şey anlatmasın ama anlaşılsın istiyordu. bunları istemek güçsüzlük müydü?

kendini güçsüz hissederdi çoğunlukla. kocaman bir hayal kırıklığı gibi hissederdi. içindeki simsiyah boşluk onu kontrol altına alır, düşüncelerini o yönetirdi sanki.

bu davranışlarından asla vazgeçemeyeceğini bilmek, onun karakterini oluşturan temelin böylesine hastalıklı, çürük olduğunu fark etmek harry'e zarar veriyordu.

çizdiği güçlü imajın altındaki kırılgan kendisinden ölesiye nefret ediyor, nefretini kustukça farklı kişiliklere bürünüyordu.

hangi maskesi kendisiydi, hangi insanın  yanındaki gerçek olabilmişti bilmiyordu.

böylesine genç, böylesine güzel, böylesine ölümcül ve kırılgan. cam gibiydi ama insanlar onu görmesini bilmezdi.

insan olmak demek, kaostu. sadece bazıları bu kaosu yansıtmamayı bilirdi.

late night talking|drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin