harry potter'ın kendini yetersiz hissetme rehberi

405 40 44
                                    

Harry, doğduğundan beri kendini böyle hissediyordu galiba. Yetersiz, eksik. Paramparça. Unutulmuş. Gölgede kalan. Fakat neydi bunun kaynağı bilmiyordu. Canından çok sevdiği babasının gölgesinde yaşamak mı, annesinden kalan gözlerin ağırlığını taşımak mı daha inciticiydi? Bilmiyordu. Çoğu zaman düşünmeye vakit bile tanımazdı kendine bunları. Çünkü sonunda, yine kendini suçlardı sebepsizce.

Fakat düşünüyordu bu sefer işte. Okulun arka tarafında, eskiden öğretmenlerin kaçış noktası olan şimdiyse öğrencilerin kuşattığı noktada sigara paketini bitirmek üzereydi. Dersi astığını öğrenince Sirius ailesine söylemezdi fakat Harry'yi azarlardı. Harry'nin aklı ise karmakarışıktı. Bu sebeple kaçmalıydı.

Yaklaşan ilk kızgınlığı, ailesi tarafından gelen yoğun endişe dalgasıyla geçecek gibiydi. Annesinin tahminine göre yaklaşık bir içerisinde ilk kızgınlığını geçirecekti. Aptal kurtlar. Çoğu omega ilk kızgınlıklarında ruh eşlerini bulurdu. Harry, kendisini izole edip herkesten uzaklaşmayı düşünüyordu. Çünkü mantıklı olan buydu.

Herkesten uzakta olmak.
Harry ertesi sabah uyandığında bir önceki halinden çok uzaktaydı.

Çekilemez ağrılar içinde yatağında kıvranıyordu.
Aklından yüzlerce düşünce geçiriyordu.

Evet, kızgınlığının yakında olması gerektiğini biliyordu.

Fakat, kızgınlığının bu kadar yakında olmasını beklemiyordu. Bir sabah uyandığında, hayatında hiç yaşamadığı kadar yoğun bir ağrıyla karşılaşmıştı. Bunun için bir uyarı filan olması gerekmiyor muydu? Yatağında iki büklüm halde yatarken başı çok ağrıyordu. Halsizdi, omega olmaktan nefret ediyordu ve kontrolsüzce feromon salgılıyordu.

Babasıyla annesi bugün evden erken çıkacaklardı yani bu şu anlama geliyordu. Kızgınlığının ilk ve biricik günü acıdan ölürken geçecekti. Annesi olsaydı nasıl idare edeceğini söylerdi fakat telefona uzanmaya bile hali yoktu.

Kendisini feromonlar tarafından sarmalanmak isterken bulduğunda tekrar nefret etti kendinden.

İlerleyen saatlerde, ağrı kesicilerin bitmiş paketleri ve kızgınlık hafifletici ilaçlarla daha iyiydi. Ron neden gelmediğini sormuştu, okul günü boş geçmişti. Altın Üçlü, okulun gözde vurdumduymaz omega üçlüsü arasından ilk kızgınlığa girenin kendisinin olacağını tahmin etmemişti. İlk kez kurduyla bu kadar bağlantılı hissediyordu kendini. Sanki omegası onlara öğretilenin aksine, birine ihtiyaç duymuyordu. Belirli bir kişiyi istiyordu.

Belki de onu bulacaktı.

Ama insanlar bunu anlamakta güçlük çekebilirdi. Yalnız kalmadan kendinize ait alanınıza saygı duyacak birini bulmak zordu. Harry, bu sebepten kendini hep yalnız bırakmıştı. Birbirini mükemmel tamamlayan insanlar yalandı.

Sahiden öyle miydi?

Bir yandan lisenin sıkıcı günleriyle uğraşan Draco Malfoy vardı. Sıra arkadaşı belirlediği kişinin eksikliği, içindeki huzursuz hisle birleşmiş ve onu rahat bırakmıyordu. Okulun bitişinde hızla yürürken Ron Weasley ve son derece ilginç olan Harry'nin ilk kızgınlığına kulak misafiri olmak zorunda kalmıştı. Kendi kendine neden yaptığını açıklayamadan Weasley Pastanesi'ne girerken sanki vücudu otomatik bir şekilde Molly Weasley'e ilerliyordu sanki.  Pastanenin açık kahverengi koltuklarından birinde oturan pastane sahibi, sarışın genci görünce gülümseyip çoktan ayağa kalkmıştı bile.

Draco, pastanenin en az favorisi olan, yapıldıktan sonra neredeyse satılmayan bir tek Harry'nin almasıyla satılan çilekli pastalardan aldı. Neden satılmıyordu bilmiyordu çünkü pasta, mükemmeldi. Tarçınlı keki garip bir şekilde hafifti, kreması yumuşaktı ve bolca çilek vardı. Harry'nin sevdiği her şey bir aradaydı.

Elinde kahve ve pastayla yürürken o akşam çoğu şeyin değişeceğinden habersizdi.

Potterların yaşadığı ev, dışarıdan huzurlu gözüküyordu. Çiçeklerle dolu bahçeleri, güzel verandalarıyla mükemmeldi. Draco zili çalmasına rağmen açan biri olmadığı için kapıya bırakıp Harry'yi aradı. Harry'nin bitkin gelen sesine karşılık kendisinin neşeli çıkan sesi garip bir ikilemdi. Fakat Harry'nin kendisiyle konuştuktan sonra hafif canlanan sesini kafasında kurmuyor olduğunu umdu ve bahçelerinden çıktı.

Harry ise odasından saatler sonra ilk kez çıkmış bir şekilde kapının önündekileri alıp geri dönmüştü. Kendini daha iyi hissediyordu bu yüzden çatıya çıkmak için yeşil sweatini giydi ve elindekilerle çıktı.

Draco onun en sevdiği pastayı almıştı. Ve en sevdiği kahveyi. En nefret ettiği şeyleri alsa bile düşündüğü için önemli olurdu ki en sevdikleriydi bunlar. Draco her zaman bir şekilde tutturuyordu bu seçimleri.

Harry Draco ile arasında dönüp bitenleri anlamıyordu fakat bunu çözmek için artık daha fazla düşünmemeliydi ve sadece harekete geçmeliydi gibi hissediyordu. Pastasını yarıladığında yeni sigara paketini açtı ve rüzgar yüzünden yakamazken aşağıdan geçen bir grup insanı gördü. Bu yedi kişilik grup yürümekten çok süzülüyor gibiydiler. Garip bir auraları vardı ve Harry bundan hiç hoşlanmamıştı. Aşağıya daha fazla bakmamak için odasına geri dönecekken birden bire penceresi hızla kapandı. Ve aşağıdan hafif bir ses yükseldi. Harry, konuşan kişinin ne dediğini anlamadı fakat ona karşı konuşulmadığı kesindi zaten.

Sadece spesifik olarak ona bakan bir çift kırmızı göz, iyi şeylerin habercisi değildi.

Özellikle de tam anlamıyla mutlu olmaya yeni başlayan birileri için.

--
BU FIC.
OZUR DILERIM BU FICTEN.
BU KADAR UZUN ZAMANDIR BOLUM ATMADIGIM ICIN COK OZUR DILERIM.
BU SENE COK YOGUN BASLAD8 VE AKTIF OLAMADIM 3 AYDIR.

FAKAT!! BU ACIGI KAPATMAK ICIN BU HAFTA IKI BOLUM DAHA ATACAGIM.

COK OZUR DILERIM

KENDINIZE DIKKAT EDIN VE FAITH IN THE FUTURE STREAMLEYIN!!

LOVE U!

late night talking|drarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin