19 Mart 2014
Yang Jungwon çok mutluydu.
Hâlâ arkadaştık ama her şey farklıydı. Kız arkadaşı öğle yemeğinde bizimle oturuyordu ve birbirlerine kıkırdayıp öpücükler atıyorlardı. Onları izlemek her zaman midemi bulandırırdı. Parkta geçirdiğimiz günlerde de Jungwon'un yeni kız arkadaşının peşimize takılması hiç de alışılmadık bir durum değildi. Ondan hoşlanmadığımdan değil. Ben-
Jungwon'a hâlâ umutsuzca aşıktım.
Bu duyguları yok etmek için her şeyi denedim. Onun ve yeni kız arkadaşı için mutlu olmaya çalıştım ve zaman zaman eşleşmelerinden dolayı biraz fazla coşkulu göründüm. Başka bir erkekten, herhangi bir erkekten hoşlanmaya çalıştım ama beni Jungwon gibi önemseyen ya da tanıyan kimse yoktu. Kalbimi onun gibi kavrayan kimse yoktu.
Ondan tamamen kaçmayı bile denedim.
Hayatımda Jungwon'un yaptığım her şeyin büyük bir parçası olmadığı bir zamanı hatırlayabiliyordum. Dondurma almak, markete yürümek, odamda film izlemek - yanımda en iyi arkadaşım olmadan hepsi yabancı geliyordu.
Kalbimin onun için kanamasını engelleyen tek şey günlük tutmaktı.
Bir öğleden sonra kendimi kaybettiğimde annem bana bunu önermişti. Ona bir adama aşık olduğumu söyleyemezdim. Jungwon'un son birkaç haftadır nerede olduğunu sorduğunda gözyaşlarına boğulmamı haklı çıkaracak ne bulduğumu bile hatırlamıyorum.
Böylece, mağazadan bir defter aldım ve her gece yatağıma uzanıp kalbimi kelimelere döktüm. Bitirdiğimde iç çekiyor, bir dua fısıldıyor ve içindeki her şeyin bir sır olarak kalmasını umarak defteri kapatıyordum. Çünkü son sayfaya tam olarak şu kelimeleri yazmıştım:
"Yang Jungwon'a deliler gibi aşığım."
Defter kitaplığımın en uzak köşesinde duruyordu. Annem burnunu sokan biri değildi, bu yüzden endişelenmedim.
Bir cumartesi sabahı penceremden gelen bir sesle uyandım. Saçlarım hala uykulu bir dağınıklık içindeyken ve pijamalarım vücudumu garip bir şekilde sarmışken perdeleri çekerek camın diğer tarafında duran Jungwon'u buldum.
"Jay!" diye seslendi.
Bir adım geri çekildim. Birbirimizi son gördüğümüzden bu yana sadece üç hafta geçmişti ama yüz ifadesi beni ölü bulduğunu düşündürebilirdi.
"Beni içeri al!" Evin önünü işaret ederek, "Beni içeri al!" dedi.
Başımı sallamadım. Bunu gerçekten yapacağıma dair herhangi bir işaret vermedim ama Jungwon evin köşesinden dönüp kapıya doğru yönelecek kadar kendinden emindi. Şok içinde bir an pencerenin önünde durdum. Onu tekrar görme düşüncesi bile beni bayıltacakmış gibi hissettiriyordu.
Yeterince uzun zaman geçmiş miydi?
İçimdeki duyguları kontrol altına alabilir miydim?
Daha fazla düşünecek zamanım yoktu. Kapıya yöneldim, aptal gibi görünmemek için kapıyı açtığımda ne söyleyeceğimin provasını yaptım. Kapının kilidini açtım ve çekerek açtım.
Ve Jungwon beni kucakladı.
Tanıdık bir duyguydu. Jungwon biraz terli ama aynı zamanda çam ağacı ve diş macunu gibi kokuyordu. Vücudu benimkine karşı inanılmaz derecede sıcaktı. Derimin hemen altında alevlerin yalandığını hissettim. Onun pençesinde titriyordum. Kendini ayırdı ama beni omuzlarımın yanlarından tuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüfler || Jaywon ✔
FanfictionAma bu sekiz yıl tesadüf değildi, Çünkü Yang Jungwon, Park Jongseong'un gerçekten ve derinden nefret ettiği tek adamdı. || Avukat AU [TAMAMLANDI] || #1 in jaywon