Aynı kabus, aynı kabus ve yine aynı kabus.
Uzun zamandır benden uzak olan bu kabuslar tekrar karşıma çıkmıştı. Tamam kardeşimin yerine başkasını kabullenmem suçlu hissetmeme sebep oluyordu, ama bu intikam için gerekliydi.
Özür dilerim kardeşim.
Duygusal haraket edemezdim, yanlış olurdu. Daha önce iki yılımı duygusallıkla kaybetmiştim zaten.
Hırçınlıklarım, masum olmayan hatalarım ve yaşattığım kayıplar.
O gece hakkında gördüğüm kabus tekrar tekrar gördüğüm her günü bana zehir ediyordu. Her seferinde yanlış duygusallıklar yaptım.
Ölmeyi bile istedim, ama yaşamak için sebebim vardı, kardeşimin intikamı!
O gece hakkındaki detaylar... Cevapsız kısımlar vardı elbette ki. En net cevap, o intikamın Artun'dan alınacağıydı. Kardeşimin ölümüne o sebep olmuştu.
Kardeşimi ölümüne delirtmişti, ölümüyle de son bulmuştu.
Yarış gecesi bile değildi ama, o sapkın it yüzünden ve onların kavga yerine yarışta zarar verme istekleri yüzünden o gece olanlar olmuştu.
Kardeşimin arabası son yarıştan sonra hurdaya düşecek kadar kötü olmuştu, yenilenmeden bakımları tamamlanmadan kullanılması akıl alır bir durum değildi.
Hah! Ama tabii kullandı.
Kendini kanıtlamak için bunun zorunda olduğunu kafasına kazımıştı, bu gece ya da asla dedi. Bunu o gün milyon defa söyledi. En sonunda onunla inatlaşmaktan vazgeçip onunla birlikte olacağım konusunda onu ikna ettim.
Neredeyse kazanacaktı, yaşamaya çok yakındı. Son anda yaşananlar... O piçin arkadan vurması ve Ayaz'ın toparlayamaması. Sonrasını düşünmek bile canımı acıtıyordu.
Telefonumun sinir bozucu sesi odayı doldururken düşüncelerimden sıyrılıp yanıbaşımda duran telefona uzattım ellerimi. Turan arıyordu. Aramayı yanıtlamak için cevapla yazısını sürükleyip telefonu kulağıma götürdüm "Seni dinliyorum?" dedim konuşmasını bekleyerek.
"Planı bu akşam uygulayacağız, saati sana yazacağım. O saatte Royalde ol." dedi, derin bir nefes aldı ve devam etti "Yapmak istediğine eminsin değil mi ?" Ah pardon? Ben bugünü bekliyorum bir haftadır, hadi ama!
"Hazırlanmaya başlayacağım, saati yazarsın ve bilmem gereken ayrıntılar varsa onları da." Dedim ve sinirle telefonu suratına kapattım. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım, sakinleşmek istiyordum. Yavaş haraketlerle üstünde oturduğum yataktan kalkıp ayaklarımı banyoya doğru yönlendirdim. Suyu açıp küvetin doluşunu izliyordum. Sıcacık suyun vücudumda yaratacağı hissi düşünmek bile biraz olsun sakinleşmeme yardımcı oluyordu. Banyo köpüğünü de döktükten sonra daha fazla dolması için çok kısa bir süre daha bekledim ve ardından üstümdeki kıyafetlerden kurtulup kendimi küvete attım.
Sıcak suyun tenime hücum edişi... Sakinleşmem için gereken buydu işte. Bedenimdeki tüm sinir uçları gevşerken tekrar mayıştığımı hissediyordum.
Yaklaşık bir saatten sonra küvetten çıkıp odama atabilmiştim kendimi. Telefonumu elime alıp saatte baktım, 20:46 ve ekrandaki mesaja göre 1 saat 14 dakika içinde Royalde olmam gerekiyordu.
AH HARİKA!
Kendimi nasıl dolabımın karşısına atıp hangi kafayla üstümdeki aşırı mini elbiseyi giydiğimi anlayamadan makyaj masamda bulmuştum. Hafif abartı bir makyaj yapmıştım, çünkü ne kadar fazla yaparsam o sadece uzaktan tanıdığım angus herif beni tanıyamazdı. Hazırlanmam bittikten sonra üzerime elbisemin boyunu biraz aşan ceketimi ve sadece telefonumla arabanın anahtarını içine zor sıkıştıracağım boyuttaki çantamı alıp evden dışarı fırladım. Arabama doğru yürürken çantama henüz sıkıştıramadığım telefonumdan saate baktım. 21:25. Hah harika zamanlamana. Gaza biraz fazla basarsam tam zamanında orda olurdum. Çantama attığım anahtarımı çıkarıp kilit tuşuna basıp arabama bindikten sonra kontağa geçirip arabayı çalıştırdım. Yavaşça gaza basarken aklımda planı gözden geçiriyordum.
Royal'in barmenleri bizim adamımızdı zaten, Poyraz'ın kardeşi gibi olan adamlar. Bu gece onları fena çarpacak şeyler içireceklerdi. Bu sayede işimiz daha da kolaylaşıcaktı. Aklıma bir anda Aslı gelince onu arama gereksinimi duydum. Gaz pedalındaki baskımı biraz azaltarak elimi telefonuma doğru uzattım. 'Aslı Karay' kartvizitine bastım ve çalmasını beklerken telefonu hopörlere alıp beklemeye devam ettim.
Açtığını ifade eden "Alo?" sesini duyunca konuşmak için ağzımı araladım.
"Hazır mısın, seni almamı ister miydin?"
"Ah Gece ah, bilmez misin? Sabırsızım kızım ben..." kıkırdadı, "yaklaşık bir saat olacak ki buradayım, çabuk bas gaza tek başıma bekliyorum saatlerdir." dedi bezgin ama espirili halini belli eder bir şekilde.
"Doğru ya..." güldüm, "o zaman kapatıyorum 15-20 dakikaya orada olurum. Bensiz bir şey yapayım deme!" dedim küçük çocuğa ikazda bulunurcasına. Ardından telefonu kapatıp yanımdaki koltuğun üzerine attım ve gazı kökledim, kulaklarımı vitesin 'İLERİ AT BENİ' diyen sesinin doldurmasının ardından vitesi atıp hızlanmaya devam ettim.
Geç kalmamıştım. Hatta tam gereken zamanda oradaydım. İçeride sallanan, birbirine sürtünen vücutların arasından Aslı'yı aradı gözlerim. Kıvırcık kumral saçları 'Ben buradayım'diye bağırırcasına sallandığını görünce dudaklarımın kenarları yukarı doğru kıvrılırken girişe çok yakın olan Aslı'nın masasına doğru attım kendimi. Doğru seçimdi, yakın olacaktık ki geldiklerinde görecek..
"Hey sen?" olduğum yere çakılmama sebep olan kolun ve sesin sahibine çevirdim kafamı. Ah Artun! Düşmanım beni tanımıştı lanet olsun!
"Evet?" diyebildim uzun saniyelerin ardından.
"Seni sanki tanıyorum!"
Kim olduğumu anlamamıştı!
"Burda çok zaman geçiren herkes beni tanır." sır verir gibi eğildim "Ah işte kötü ün!" dedim halimden yakınırcasına.
"Hayır!" gereksizce kükremişti. LANET OLSUN TANIYORDU! Tek kaşımı kaldırıp 'ne halt yemeye çalışıyorsun sen' dercesine attığım bakış onu açıklama yapmaya yöneltmişti.
"Okuldan, aynı dersleri alıyoruz. "
"Ah anlıyorum..." düşünür gibi durdum ona bakarak "Ve sen...?"
"Gerçekten mi?" dediğinde tongaya düşürdüğüme emin olabilmiştim.
"Yani ciddi ciddi tanımıyorsun ha? Her neyse Artun ben, Gece" dedi ve ardından elini uzatıp tokalaşmamı bekledi. Fazla bekletmeden tokalaşma eylemini gerçekleştirdim. Memnun olduğunu belirten cümlesine sadece gülümseyerek cevap vermekle yetinip gidecekken tekrar sesi devreye girdi.
"Arkadaşlarımlayız, gelmek istersen..." dedi ve eliyle bir kaç erkeğin olduğu bir masayı işaret etti.
"Aklımda tutacağım." dedim cilveli bir tavırla ardından da arkadaşımın yanına doğru gittim. Aslı'ya olanlardan bahsettim ve onun cevaplarını dinlerken gözlerim Arat'ı aradı. Bir anda aklıma gelmişti. Elimde çalan telefonu fark edince gözlerimi irilttim. 'Bu kadar olurdu!' diye geçirdim içimden ve telefonu cevaplamak için açarak kulağıma götürdüm.
"Arkana bak arkana önünde değilim." gözlerimi devirmeme sebep olacak şahane sözler.
"Artun masalarına çağırdı, ne yapmalıyım?" dedim kısa keserek.
"Git, ama himayemden çıkmayacaksın." Poyraz iki kesilecek başıma diye geçirdim içimden.
"Pekala, ama Aslı?"
"Bizimle o." dedi ardından telefonu kapayıp ona döndüm, bana göz kırtığını görünce gülümsedim ve Artun'un masasına doğru ilerlemek için önce bir onların masasını gösterdiği yöne doğru baktım, en sağdaki loca. Ah tabii beyimiz dikkatin en alasını çekecekti.
Oldukları yere vardığımda Artun'un omzuna dokundum ve hafif somurtarak ağzımı açtım, "Biraz arkadaşımla takışmış olabilirim acaba bu geceyi sizle geçirebilir miyim?" dedim cilveli tavrımla ona ve etrafına göz atarak.