2. Bölüm-Siyah renk.

178 48 6
                                    

Yeniden merhaba. Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bu bölümü biraz geç  yayınlamış olabilirim. Aslında o kadar zamanım var ki, ama biliyorsunuzdur  bazen öyle hiç bir şey yapmak istemezsin sadece şarkılar ve hayatın boyunca sana eşlik eden telefonun. Bazen de sadece uyku. Ben de böyle bir tuhaf ruhsal haldeyim. O yüzden geç geldiği  için özür diliyorum. Ama yine kitaplarım var yazmak var onlar beni her ruhsal halden kurtarıyor. Yeni bir kitap okuyorum ve onu okumak icin saat 9 kalkıyorum resmen. Aslında bunların olmasını bildikçe o kadar mutlu oluyorum ki. Doğum gün olduğu için hızlı uyuyup yarını daha erken geleceğini sanan çocuk gibiyim. Bu gün çok fazla konuştum artık bölüme geçelim.

Oy vermeye ve yorum yapmayı unutmayın😊

Umarım severseniz.

                                                                          "Siyah renk"
                         "Katiller cinayet yerine dönmez, çünkü

                             ruhları zaten sonsuza dek oradadır."

                                                      🩸

Hayat, hepimizin uzatmak için çabaladığı bir kelime. Ama bazen öyle anlar olur ki bitmesini de kendimiz isteriz, bunun çok fazla sebebi olabilir şu an onları sayamam. Ben hikayeleri yazan o acıları bilemem. Kimse bilmez. Ve acı nerde başlarsa belki de gerçek hikaye de orda başlar. Benim hikayem burada başladı, soğuk, yağmurlu ıssız ormanda.

Ordan çoktan ayrılıp onların yanına varmıştım. Korkuyordum  ne yapacağımı asla bilmiyordum. Neden mi korkuyordum? Aslında korkacak o kadar şey var ki. Bir katil olmam, buraya bizi almaya gelecek kişinin bunu öğrenmesi ,bu yükle nasıl yaşayacağım, hapise girmek ve en önemlisi özgürlüğümü kaybetmek.

"Tuana iyi misin?" Ekinin sorusuyla irkildim. İyi  miyim?

"Çok iyiyim çünkü ben hiç katil olmadım ya."  Histerik bir gülüşün eşliğinde çıkan kelimlerim suratını daha da asmasına sebep oldu. 

"Özür dilerim." Saçlarını karıştırıp bana baktı. Ben göz devirmekle yetinip Amile döndüm.

"Şoförünü aradın mı, Yani konuştu mu? Sesini duydun mu?" Sorularımı durmadan sorarken beni dinleyerek cevapladı.

"Aradım yerimizi söyleyip gelmesini istedim,  bir sorun mu var?"  Dedi bana bakarken tedirginlikle cevap verdim.

"O...onun sesini duydun mu? Bir şey söyledi mi?" Sesimdeki korku belli oluyordu, soruları o kadar hızlı soruyordum ki.

"Hayır ben genelde onu arayıp gelmesini söylerim, cevabını beklemem  neden soruyorsun ki? Şu an  asıl problem bu değil  farkındasın değil mi?" Onun da Ekinin de yüzünde sabırsız bir ifade vardı.

"Evet şu an asıl problem bu, çünkü arabasını o orman kulesinin yanında gördüm o burdaysa bizi kim almaya geliyor?"  Ya her şeyi gördüyse? Bu soru çıkmıyordu aklımdan.

"Plaka numarasını bilmen imkansız."

"O araba defalarca okulun önünde bekledi, plaka numarası ezberimde."

"Tuana bununla ne demek istiyorsun? Ormana geri dönüp bakalım mı? Onu da öldürürsün belki."

Yüzüme tokat yemiş gibi hissettim, onu da öldürürsün. Öldürmek, bunu bilerek yapmamıştım, kimseyi isteyerek öksürmezdim ben. Ben bir canavar değildim, ben bu hikayenin canavara olmazdım.

Ölüm Damlası(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin