• 1

125 5 43
                                    

Hikayenin genel konusu karışık gelirse, hikayenin açıklama kısmını okuyabilirsiniz. Orada özet geçmeye çalıştım. İyi okumalar 💫
____________________________________
Huysuz rüzgar pek ziyaretçisi olmadığı Sapital sokaklarında dolanıp merkezdeki meyhanenin eski püskü camlarının kenarlarındaki boşluklardan uğultuyla içeri doldu. Buğulu aynanın önündeki küçük tabure küçük kızın kımıldaması ile rüzgarın uğultusuna eşlik edermişçesine gıcırdadı.
Gözlerini kapattı hemen. Şakaklarına yayılan acı, sanki hatıralarını yoklayıp hatırlamaya çalıştığı şeyleri oradan çekip çıkartması için güç verir gibiydi.

"Bir..iki...bir..iki..."

Fısıltısı rüzgarın uğultusunda kayboldu. Dişlerinin yarısı kopmuş tarağı saçlarında gezdiren yaşlı kadının nefesini ensesinde hissedebiliyordu. Bu, soğuk, ürkütücü ve beklenti dolu bir nefesti.

"Sadece iki kez şimşek çaktı."
Duraksadı. Kısacık anda zihnini bir kez daha kontrol etti. İkiden öteye gidemiyordu. "Üçüncü yoktu" diye ekledi. Yalnız kaldığı karanlık gecelerde korkularını bastırmak için düşüncelere dalmayı tercih ettiğinde de bunu düşünmüştü. Ama cevap her zaman aynıydı. Sadece iki, üçüncü yoktu. Zaten önemi de yoktu.

"Emin misin?"

Yaşlı kadının sorgulayıcı bakışları aynanın aksinde bile onu korkutmayı başarmıştı. Vazgeçmiyordu. Onun ürkütücü ısrarı yeniden düşünmesine sebep oldu. Gözlerini bir kez daha, şakaklarındaki acı tüm vücuduna yayılırcasına sıkıca kapattı. O günü düşündü. Babasının onu saraydan apar topar çıkartıp buraya getirdiği o karanlık ve garip kokulu günü düşündü. 

"Burada güvende, sağlıklı ve en önemlisi çok güçlü olacaksın."
Babası Lilia'nın elini bırakıp, karşısında durdukları küçük evi işaret etti. Lilia eve bakarken içine garip, korkuya benzer bir hiss doldu.

Kaldıkları sarayla kıyasla, mutfaklarından bile küçük sayılacak bu evin önüne gelene kadar, çoktan yol boyunca gördükleri yüzünden hayretler içinde kalmıştı. Burası Akasa'nın en karanlık gecesinden bile karanlık, barut ve yanmış biftek karışımı kokan, garip bir yerdi. Böylesi bir yeri, Akasadaki bir ahırla bile kıyaslayamazdı. Kısacık ömründe, buranın berbatlığını karşılaştıracağı kadar kötü başka bir yerde bulunmamamıştı. Tutsak gibi yaşadığı sarayda ölümü beklemek bile burada bulunmaktan daha az korkutucuydu.

"Burası..Sapital mi?" diye sorarken şaşkınlığını gizleyemedi. Bu, kulağına dolan "Lanetler Şehiri" efsanelerinin gerçekliğini farketmenin vermiş olduğu dehşetle karışık bir şaşkınlıktı.

Hiçbir zaman annesi gibi güçlü ve ışıltılı bir kadının ülkesinin efsanelerdeki gibi korkunç bir yer olduğuna inanmak istememiş, hayallerinde burayı güçlü ve efsanevi insanların olduğu büyülü bir yer olarak canlandırmıştı. Oysa Sapital, balçıklı sokaklarında insanların kirlenmekten çekinmeden yırtık ayakkabıları ike dolaştığı, yoksullukları gözlerine çökmüş kederle eş orantılı olan insanların Akasa'nın en fakir yerlerinde bile yapılmayacak ağır işleri yaptığı, mutsuz ve kadersiz insanların olduğu bir yerdi. Buraya "Lanetler Şehri" denmesi ne abartıydı ne de uydurma.. Burası, gerçekten de birileri tarafından lanetlenmişti..

"Her şeyi unutmanı istiyorum senden" babası karşısında diz çöküp elini küçük omuzlarına yerleştirdi "Akasa'yı, sarayda yaşadığın ihtişamlı görünen o sahte hayatı, beni, her şeyi. Burada sana öğrenmeni istediğim her şeyi öğretecekler. Ne için var olduğunu sakın unutma tamam mı?"

Gözlerinden bir damla yaş usulca süzülmeye başlarken, Lilia üzülmesin diye hemen ona sıkıca sarıldı. Bu kızını son görüşüydü. Saraya dönecek ve abisine kızının canı karşılığında teklif ettiği lacivert kaplı defteri verip sessizce ölüme teslim olacaktı. Böyle olması gerekti. Düzen böyle kurulmuştu ve biri çıkıp bu düzeni bozmak için baş kaldırana kadar onun gibi bir çok masum insan sırf Sapital'li bir kadından doğduğu için lanetli görülüp öldürülmeye devam edecekti.

Break the slanderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin