Her zamankinden farklı olmayan bir güne uyandığımda yaptığım ilk şey siyah yatak örtüsünün üzerinden kalkıp mutfağa ilerlemek olmuştu. Yatağımı genelde toplamazdım. Zaten birkaç saat sonra bozacağım şeyi neden toplamalıydımki?
Elime siyahın farklı bir tonu olan bardağımı alıp su doldurduğumda alışkanlık olarak gözüm uzun süredir bozuk olan saate takılmıştı. Gece ve gündüz kavramı benim için karışıktı. Hiç ışık almayan bu evde sabah ve akşamı ayırt edebildiğim tek yol duvardaki siyah saatti. Fakat ne kadar oldu bilmesemde uzun süredir çalışmayı bırakmıştı o da.
Yavaşça salona ilerlerken baş dönmelerimin giderek arttığını farketmiştim. Yaşadığım şato tamamiyle siyah ve tonlarıyla kaplıydı. Üzerimdeki beyaz gömlek dışında görebildiğim tek renk siyahtı ve tonlarıydı. Eğer çok küçükken annemin gösterdiği farklı renkler olmasaydı muhtemelen dünyayı bu renklerden ibaret sanardım. Fakat belkide bilmemekten daha iyi olabilirdi.
Sıkılmamak adına her gün devamlı olarak yaptığım çöpten heykelin yanına oturdum ve hemen yanda duran siyah kutuyu elime aldım. İçinde yapıştırıcı adını verdikleri bir sıvı vardı. Kimin verdiğini sormayın annem gitmeden önce böyle söylemişti. Bitmek üzere olan sıvıya baktığımda iç çekmiştim
'Bu bittiğinde ne olacaktı?'
Yapacak başka şeyler bulmalıydım. Doğduğumdan beri bu şatodan çıkmamış olan ben bilmem kaç yüzüncü kez varlığımı sorguluyordum. Neden yaşıyordum? Burda ne yapıyordum? Ve en büyük merakım, dışarıda ne var? Belkide yaşamama sebeb olan şey merakımdı. Birgün dış dünyayı görebilme isteği. Düşüncelerime dalmışken yapıştırıcı kurumasın diye kapağını kapatmıştım. Bu gün heykele devam etmeyecektim. Çünkü eğer devam edersem daha erken biterdi. Ayağıya kalkıp senelerdir taşımaya alıştığım kollarımdaki kelepçeye bağlı ağır zincirleri sürüyerek üst kattaki odama çıkmıştım. Kendimi yatağa attığımda saçımın zincirlere dolanmasıyla bir feryat kaçmıştı ağzımdan. Saçlarımı zincirden ayrılması için çekiştirirken acımaması için saçımın üst kısmından tutuyordum. Fakat o kadar dolanmıştıki ayırmak neredeyse imkansızdı.İçimde beni kötü hissettiren bir hisle yatağa uzandım. Boş vermiştim, öyle kalsındı. Siyahın biraz açık tonu olan tavana baktığımda aklıma seneler önce gördüğüm o renk gelmişti. İstemsiz olarak dudaklarım kıvrıldığında içimdeki kötü his kaybolmaya başlamıştı. neydi o renk
Immmm hah hatırladım maviydi adı
Hayatımda gördüğüm en güzel renkti. Gelçi zaten hayatımda sadece birkaç renk görmüştüm. Bir süre yatağımda yuvarlanıp maviyi ve dış dünyanın nasıl gözüktüğünü hayal ederken uyuya kalmıştım. Hayalimdeki dış dünya maviydi. Ve içinde hiç siyah yoktu. Zaman karışıklaştıkça uyku düzenim mahvolmuştu. Gözlerim yavaşça kapanırken gördüğüm tek renk tekrar siyahtı.***************
Alt kattan gelen kırılma ve küfür sesleriyle uyandığımda kalbim ilk defa başkası tarafından uyamdırılmanın şokuyla hızlı hızlı atarken bir anda aklıma dank eden şeyle yataktan yuvarlanmıştım.
Başkasımı?
İçimden gelen sevinçle göz yaşlarımı tutamamıştım
'Anne'
Kendi kendime seslendiğimi farkettiğimde yataktan yuvarlandığım için çok ses çıkardığımın farkında bile değildim. Fakat umrumda bile değildi
AnnemBeni unutmamıştı
Unutmamıştı
Ayağıya kalktığımda titreyen bacaklarımla alt kata doğru koşarlen yerde sürüklenen ağır zincirler korkunç bir ses çıkarıyorlardı. Merdivenin başına geldiğimde zincire takılan saçım kendini hatırlatırcasına acırken gözlerim doldu. O sırada yukarıdayken duyduğum küfür sesleri beynime bir çivi misali çakılırken gelen kişinin annem değilde babam olabileceği gerçeği beni ürkütmüştü. O pislik olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEEP/// <Taekook>
FanfictionLanetli bir şatoda zincirler içinde hapis hayatı yaşayan taehyung ve peşindeki casuslardan kaçarken kazara şatoyu bulan veliaht prens jungkook. ******* Bulunduğu şatoda siyahtan başka renk görmeyen çocuğa söz vermişti jungkook, ona yüzlerce yeni re...