hep üst üste gelir

1.3K 110 30
                                    

Evren sahilde gün doğumunda yaptığı esneme hareketini sürdürürken köpeği yoldaş bulduğu midyelerle oynuyordu. Derin bir nefes alıp, kuma serdiği mata uzandı. Gözlerini yumdu.

Birazdan bazıları kendi otelinde konaklayan insanlar elleri kolları dolu bir şekilde tüm kumsalı istilaya gelecekti. Buraya ilk yerleştiklerinde Şermin ve kendisi de öyleydi. Hacer teyze de... Ama insan her güzelliğe alışıyordu. Önceleri çıkmadıkları denize şimdi bazen haftalarca ayaklarını sokmadıkları oluyordu.

Günün bu saatlerini çok seviyordu. Sessiz, ıssız, serin. Kendisi gibi... Saatine baktı. Hâlâ bir yarım saati vardı kahvaltı öncesi. Şermin in iddiadan kazandığı parayla aldığı saat çok güzeldi. Kızın iddia oynamasına, borsaya para basmasına ya da at yarışlarını takip etmesine başta şaşırsa da sonradan onun bütün gariplikleri gibi kabul etmişti. Sıkı bir içici ve felaket ağzı bozuk bir insan olması gibi.

Bir süre önce konuk ettikleri anne babası eskiden böyle olmadığını söylemişlerdi. Lise ve üniversite aşkı eski nişanlısı Bora dan ayrıldıktan sonra olmuştu ne olduysa.

Otele dönerken yine alışkanlık üzerine ruhunu yokladı. Binbir yöntemle aradığı huzura şu anda ulaşılamıyordu. Gerçi bir gün olacağına dair inancı tamdı. Yoga meditasyon, yüzme de dahil her şeyi denerken imdadına yine Şermin koşmuştu. "Bu bir süreç bacısı. Bir yolculuk. Kolay değil öyle senelerini geçirdiğin yerden, evinden hayatından kopmak. Bir de bir erkek var geride bıraktığın. Sigarayı bırakmak gibi düşün bunu. Zorlayacak, bazen tepene tepene balyoz gibi vuracak. Ama geçecek. Hatta daha mutlu olduğunu göreceksin. Biraz da değişeceksin." demişti.

Değişmek de kolay olmuştu. Şermin in gazıyla tulum çalmaya başlamıştı mesela. Kaan ın hep ellerine aldığı saçlarından kurtulmuştu. Bunu da büyük ihtimalle o elleri aramamak için yapmıştı ama iyi gelmişti. Flört benzeri girişimlerde bulunan erkeklere artık tiksinmeden bakabiliyordu. İlgilerini gülümseyen bir surat, espirilerini kahkahalar ve çapkın bakışlarını mahcubiyetle karşılamaya başlamıştı.

Mutfak kapısında oturmuş sigara içen adam kısa bir süre dikkatini dağıttı. Onu daha önce görmediğine emindi ama bir taraftan da tanıdık gelmişti. Kafasıyla ufak bir selam verip içeri girdi.

Kızlar kıkır kıkır gülerek kahvaltı hazırlığı yapıyordu. Hacer hepsine gülerek bakarken, Şermin kafasını sallayarak hararetle bir şeyler anlatıyordu. "Hadi oradan" dedi.

Hacer "Ne hadi oradan?" diye sordu. "Orta halli işte. En şanslı kesim. Ne kaçırılacak kadar zengin, ne de yokluk görecek kadar fakir."

Yardımcı kızlardan Aynur sordu; "Peki mesela ben neyim?"

Şermin cevapladı; "Alt-orta. En şanslı"

"Ha siktir oradan" Aynur Şermin in dilinden anlıyordu.

Şermin elindeki kuşkonmaz ları yıkarken bilmiş bilmiş konuşmaya devam etti. "Evet. En boktanı orta sınıfa dahil olarak doğmaktır. Her an yoksul olabilirsin. Bu ihtimalle doğarsın. Zenginlerin sahip olduğu yaşam tarzının kıyısında gezersin. Benzer yerlerde tatil, yemek, okul. Ama yoksul olmaya bu kadar yakınken bu yoksullukla başa çıkacak kasların gelişmez. Olası bir sıçışta kafanı bokun üzerinde tutmayı hiç öğrenmezsin." Elindeki saplardan birini Evren e doğru salladı. "Mesela şu kadın über zengin sevgiliden ayrılıp hemen bulaşık yıkamaya geçebiliyor. Her türlü kafasını bokun üzerinde tutabilir. Her türlü. Orta sınıf bir ailede doğsaydı... şimdi ağlıyor olurdu."

Evren sırıttı. "Canım ben über zengin eski sevgilimin de bulaşıklarını yıkardım. Çok sert bir düşüş olmadı. İstersen annesine sor."

Hepsi güldü. Şermin tel çerçeveli gözlüğünü burnunun üzerine çıkarıp, "ama benim düşüşüm efsaneydi. Harçlığı keserek seni geri döndüreceğini düşünen ve hayallerini ellerinden aldığın dünya tatlısı orta sınıf anne babaya tam ortadaki parmağı göstermek istersin. Karnın açlıktan guruldar ilk kez. İlk kez uyuyamazsın, kitap alamazsın, sinema hayal konser lüks olur. Offf ne sıçıştı ama. Başkentin en süpersonik ortamından İstanbul'un en boktan kız yurduna paraşütsüz atlama. Serbest dalış. KYK yurdu saray sayılır öyle bir hijyen. Bir milyoncudan alınmış plastik kahve makinesinde tarhana pişiren oda arkadaşı mı ararsın, sadece tek sütyeni olduğu için seninkilerden birini yürütüp inkar edeni mi."

Kızlar kahkahalarla gülüyordu. Şermin"bir seferinde tarhananın sarımsağını abartmışlardı. Sonra kızlardan biri benim canım Chanel parfümümü ağzına sıkmış. Düşünebiliyor musunuz? Gerizekalı sevgilisiyle buluşacakmış da bilmem neymiş de. Bir akşam çok ağladım. Hepimiz ağladık. Okulda Evren durumumu bildiği için hep yanlış aromalı bisküvileri seçer, sonra bir tane yer kalanı "ay Şermin sen bunu sizin yurdun oradaki kuşlara ver" derdi. Bazen de kedilere vereyim diye konserve balık falan alırdı canım benim. Hiç biri kuşlara kedilere gitmezdi tabi. Yine bir gece o paketlerden birini çalmış bizim arkadaş. Hani şu ağzına Chanel sıkan. Ben farkedip sıkıştırınca hepsini ağzına attı. Bir daldım bunun saçlarına. Sonra o ağladı ben ağladım. Yani kafamı bokun üzerinde tutmayı ustalardan öğrendim ben. En iyilerden."

Hacer kıza hayranlıkla bakıyordu "Dönmeyi düşünmedin mi? Yani annenlere, nişanlına dönmeyi?"

"Düşünmez miyim? Parfümüm bittiğinde, sütyenler eskidiğinde, yurda gizlice aldığımız çapak temizleme işinden parmak uçlarım yara olduğunda. Hep düşündüm. Ama yapmadım." Şermin de kendisiyle gurur duyuyor gibiydi.

Aynur merakla sordu; "çapak temizleme işi ne Şermin? İyi kazandırıyor mu?"

Şermin bütün ciddiyetiyle cevapladı. "Tabi. Ama riskleri büyük. Zenginlerin gözlerindeki çapakları yalayarak temizliyorsun. Göz başına beş dolar. Ama tabi manyağı var, sapığı var."

Aynur gözlerini kocaman açtı. "Dalga geçiyorsun." dedi.

"Tabi dalga geçiyorum salak. Plastik oyuncak, mutfak aleti falan işte. Kenardaki keskin fazla plastiği bıçakla alırsın. Deli para kazandık o işten. Kızlar da ben de artık doyuyorduk. Hatta bu Evren e paket paket tobleron alıyordum. Sonra başka işler yaptık. Stant hostesliği fuarlarda. Oradan kına gecesi organizasyonları. Muhafazakar ya da kıskanç koca sahibi ablalara şoförlük. Ağdacılık, yatılı yaşlı hasta bakımı, bir ara yüzme öğretmenliği. Ne iş olsa koşuyoruz. Şişman Havva var ona hep köpek gezdirme işi veriyoruz. Kız eridi resmen."

Evren gözlerini siliyordu. Bilse bile yeniden dinlerken yine gülüyor, biraz da gülüşünün ardında ağlıyordu.

Aynur merakla sordu. "Değdi mi? Yani kafanı üzerinde tutsan da ayakların hep bokun içinde kalmış. Bugün bile borç harç içindesin. Değdi mi?"

"Müzeyyen ablamın tabiriyle em de nası beya. Derimi yüzseler dönmem." Şermin gülerek mutfaktan çıkarken kapıdaki adamı gördü. Adam biraz buruk da olsa bir tebessümle bakıyordu ona. "Merhaba Şermin" dedi.

Kızın yüzü kıpkırmızı olmuştu. Hafifçe boğazını temizleyerek, "Sana da merhaba Bora." diyebildi. Sonra adeta kaçarcasına uzaklaştı.

Not; naber?


Yalnız ve GururluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin