Evren sıkıntıyla telefonuna bakıyordu. Bu görüşmeyi yapmak istemiyordu. Seneler sonra ilk arayan olmak istemiyordu. Şu anda sadece yüzmek ya da bacaklarında güç kalmayana kadar koşmak istiyordu.
Derin bir nefes alıp, arama tuşuna bastı. Telefonu bir kadın cevaplayınca yumruk yemiş gibi oldu ister istemez. Boğuk, güzel sesli bir kadın. Ne diyecekti ki? "Şey sanırım yanlış...." diye kekelemeye başladı ama kadın hemen sözünü kesmişti. "Evren hanım merhaba. Ben Simay. Kaan Bey in basın danışmanıyım. Nasılsınız?"
Evren tırnaklarını avuçlarına batırıyordu. "Teşekkür ederim. Ben... Yani... Belki de sonra aramalıyım."
"Hayır hayır. Yani Kaan Bey fotoğraf çekiminde. O nedenle telefonu bende. Normalde açmam ama siz ya da Hacer hanım ararsanız hemen cevaplamamız gerekiyor." Sesini biraz alçak tutarak muhtemelen o an yanında olan birine sordu; 'kaan nerede?'
Evren birinin kısık sesini duydu. 'sinir krizi geçiriyor. Boxer koleksiyonu berbat olmuş. Bence gözüne görünme.' Bu sesi tanıyordu. Şoför, gerektiğinde sekreter, bazen hamal bile olabilen Cemil Efendi'nin sesiydi. Sonra yine Simay ın kısık sesini duydu. 'Evren hanım arıyor.'Simay özür diler gibi bir süre daha izin istedi. Ama karşı tarafta her ne oluyorsa Evren in sinirleri bu görüşme için hazır hissetmiyordu. Kıza sempatik gelen bir ses tonuyla; "Siz aradığımı söyleyin yeter." dedi ve kapadı.
Bir saat sonra Kaan elindeki telefona sıkıntıyla bakıyordu. Yapmak üzere olduğu şeyin dönüşü yoktu. Ama yapmak zorundaydı. Evren onu neden aramıştı ki? Yani bunca zamandan sonra. Tam İstanbul'a dönmüşken. Acaba o da sürseydi nasıl olacağını merak ediyor muydu?
Evren devam edebiliyor muydu acaba? Birini terk edip sonra pişman olmadığı için ne kadar şanslı olduğunu biliyor muydu? Aradığında ne diyecekti? Belki yarım, belki eksik hatta sakattı biraz ama yitirince yerine tastamam hiç bir şey konamayacak kadar eşsizdi. Bunu ona söylese anlar mıydı?
Gerizekalı avukat acele etmese, aptal basın saçma bir fotoğrafa yalan anlamlar yüklemese, bir gün erken dönse sürüyor olur muydu? En azından evinde onunla bir gün daha geçirseydi öyle kolay bırakabilir miydi?
Neden sormamıştı ki? "Evren biz neyiz? Beni seviyor musun yoksa gidecek başka bir yerin olmadığını düşündüğün için mi yanımdasın? Baban seni geri istese gider misin?" Bir sürü soru sorulmadan duruyordu. Artık cevapları bir anlam ifade etmiyordu.
Derin bir nefes alıp, arama tuşuna bastı.
Evren karşısındaki adamın gözlerine gülümseyerek baktı. Çok tatlı bir adamdı. Çok ilgili, tutkulu, baş döndüren. Boynuna kapanan dudaklara izin verdi. Memelerine uzanan elden biraz çekinse de bu hissi özlemişti. Dördüncü buluşma öpüşmek için erken miydi? Yavaşça geri çekilerek sınırlarını göstermeye çalıştı.
Adamın gözlerinde hayal kırıklığı görmedi. Onun yerine bir anlayış ve kabullenme vardı. "Çok mu erken?" diye sordu adam. "Bitirdiğine emin misin?"
Evren kafasını olumsuz bir şekilde iki tarafa salladı. "Onunla ilgisi yok. Ben... Sadece kendimden ve senden emin olmalıyım. O tarafta hiç bir şey kalmadı sanırım Gökalp. Bu tarafta ne olduğunu bilmeliyim." dedi. Güldü. "Belki de sana aptalca gelecek ama aşık olmadığım, beni sevdiğine emin olmadığım ve benimle aile kurmak istemeyen bir adamla yatmayacağım."
Gökalp gülümsedi. "Bu bir evlenme teklifiyse biraz ani oldu ama hayır demeyi de hiç istemiyorum." dedi.
"Değil aptal. Tabi ki değil. Sadece bilmeni istedim. Herkesin ne istediğini bildiği bir şey yaşamak istiyorum." Evren titreyen telefonuna aldırmamaya çalışıyordu. Çok önemli bir konuşmanın ortasında olduğunu biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız ve Gururlu
RomanceSevgiliniz çok ünlü bir futbol yıldızıysa ve kalpleri durduracak kadar yakışıklıysa kendinizi şanslı hissetmeniz gerekirdi değil mi? En azından herkes Evren e bunu söylüyordu. Harika bir hayatı vardı. Mutlu olmalıydı. Beş senedir aynı evi, aynı yata...