Kaan gözlerine baskı yapan yanma hâlini sevmemişti. Bazen ağlardı. İçini yıkayan bir yağmur gibi iyi gelirdi. Ama şimdi burada bu taptığı iki kadının önünde bunu yapmak istemiyordu. Evrenin kısacık sarı saçlarına baktı. Bronz bacaklarını ortaya çıkaran şortu ve üzerine giydiği bulüzle kendi Evren inden ne kadar da farklıydı.
Gözlerinin ela derinliğini ortaya çıkaran hafif bir kalem dışında bir süsü yoktu ama her zamankinden daha güzeldi. Bir adım attı ona doğru. Karşılıklı şaşkın bir an boyunca durdular. Sonra Evren kollarını uzattı. Her zamanki gibi cömert. Aynı anda ona doğru çekildi. Taş yerini bulmuştu.
Sıkıca sardı. Bu bedeni kendininkinden iyi tanıyordu. Yüzlerce gece ve gündüz dokunulmadık tek bir kemik, öpülmedik tek bir tüy kalmayana kadar tanımıştı. Özlemişti. Ama şimdi tutkudan arzudan azade şeyler hissediyordu. Gurbetten dönmek gibiydi. Sürgünden dönmek gibiydi. Saçlarının üzerinde elini gezdirdi. Bu kısacık sivri eline batan saçlar bile yabancı gelmiyordu.
Evren de ona aynı hislerle sarılmıştı. İçinde açlık hissetmiyordu. Zaman zaman özlediği oluyordu. Hatta çoğu zaman. Ama şimdi değil. Avuçlarını tam sırtının ortasına bastırdı. Ortak bir kederi paylaşmak ister gibi kucaklaşıyorlardı. İki eski âşık gibi değil.
Hacer gözlerini kuruladı. "Aman siz de sanki öldüm de cenazeme geldiniz. Ne oluyorsunuz Allah aşkına?" diyerek güldü.
"Allah gecinden versin Hacer teyze o nasıl söz?" diyerek ayrıldı Evren. Kaan a döndü. "Annen seni onun karşılayacağını söylemişti. Ama sürpriz yaptın herhalde." dedi.
Kaan bu samimi tavrı minnetle karşıladı. "İnşallah kötü bir sürpriz değildir." dedi. Yüzsüz, arsız, pişkin hissediyordu.
"Değil, değil. Ananla başedemiyorum. Valla çok iyi oldu geldiğin. Belki sen sözünü geçirirsin." Etrafta merakla izleyen ve belli ki magazine hakim bir kaç kişiye holşnutsuzca baktı. "Haydi gelin hem bir şeyler yiyelim hem de konuşalım. Bu mezunlar toplantısını gözlerden uzak sürdürmek daha iyi olur." Hacer in koluna girip, Kaan a yol gösterdi.
Çok hüzünlü bir sohbet olmuştu. Hacer hastalığına hâkimdi. "Dördüncü evre." dedi kırık bir gülümsemeyle. "Biraz zor. Doktorlar da gizlemiyor. Kemo, ameliyat hepsi hikâye. Bakalım bir akıllı ilaç varmış onu deneyeceğiz. Ama en iyi ihtimalle seneye mezunlar toplantısını bensiz yapacaksınız."
Kaan gözlerini başka bir tarafa çevirdi. "Yurtdışına götürürüm seni. Başka doktorlara. Anne sen pes etmişsin." dedi.
Hacer şimdi kızgın görünüyordu. "Ben pes etmem. Etmedim de. Ama her şeyin bir oluru var. Bunun yok. Her yere gönderdim sonuçları. On uzmandan görüş aldım. Bazı deneysel şeyler önerenler oldu ama istemiyorum. Canım tatlıdır bilirsiniz." Bir süre durdu. "Paranın ulaşabileceği her şeyi denedim oğlum. İstersen sen de sor. İçin rahat etsin. Ama olay bu. Ben gidiyorum. Biraz erken. Yani belki biraz erken. Ama gidiyorum."
Evren hıçkırıklarla sarsılıyordu. "Ama bir şey olmalı. Yapacak bir şey olmalı."
Hacer kızın elini tuttu. "Var." dedi. "Tabi var. Kalan ömrümü sizinle geçirmek istiyorum. Saçma sapan hayallerim yok. Artık birlikte olmadığınızı, ayrı ayrı yürümeyi seçtiğinizi biliyorum. Ama ne senden ne de Şermin den vaz geçmek istemiyorum. Kaan la yeniden sevgili olmasanız da ortak bir ananın çocukları olarak bir arada olabilirsiniz. Bunu benim için yapar mısınız? Sizi üzmeyecekse, en azından ben gidene kadar ortak velayete geçebilir miyiz?" Gerçekten masum bir çocuk gibi görünüyordu.
Evren burnunu sildi. Hâlâ ağlıyordu. "Tabi." diye cevap verdi. "Yeter ki sen mutlu ol. Hem biz düşman değiliz Hacer Teyze. Bizim bir geçmişimiz var. Sen varsın. Düşman olamayız biz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalnız ve Gururlu
RomantizmSevgiliniz çok ünlü bir futbol yıldızıysa ve kalpleri durduracak kadar yakışıklıysa kendinizi şanslı hissetmeniz gerekirdi değil mi? En azından herkes Evren e bunu söylüyordu. Harika bir hayatı vardı. Mutlu olmalıydı. Beş senedir aynı evi, aynı yata...