16. Bölüm

16 3 14
                                    

GÖKHAN??!

Panikle elimin titremesiyle telefon elimden düştü. Yok artık o olamaz değil mi? Bunca zaman geçti üzerinden hala takıntılı olamaz. Bu kişi her kimse tesadüfen bu ifadeyi kullanmıştır. O olamaz. Olamaz...

Bunları düşünsem de içten içe o olduğunu biliyordum. Bu kişi Gökhan'dı. Bana hep "küçük cadı" derdi. Beni her rahatsız ettiğinde, her cümlesinin başında veya sonunda bana karşı bu hitabı kullanırdı. Bunları hatırlamak tüm vücudumu dehşete düşürmüştü. Türkiye'deyken baş edemediğim bu psikopat takıntılı çocukla tekrar uğraşmak istemiyordum. 10. Sınıfta gelip bana aşkını itiraf ettiğinde, onu sadece arkadaş olarak gördüğümü böyle kalmak istediğimi söylediğimden beri peşimdeydi. Ama Kore'ye gelince kurtulurum sanmıştım. Ne olurdu her şey ortaokuldaki gibi kalsaydı. Masum arkadaşlığımız bozulmasaydı...

Dikkatimi toplayıp telefonumu yerden aldım. Son mesajını ekranda görünce bu sefer onun sesiyle okumamak için kendimi engelleyemedim.

"Daha ne kadar beni görmezden geleceksin küçük cadı?"

Bunu söylerkenki yüz ifadesi bile gözümün önüne geliyordu. Pis pis gülmeleri. Sanki beni gerçekten seviyormuş gibi yalvarmaları. Ama sevmiyordu. Sadece takıntılıydı. Sevseydi bana bunları yaşatmazdı. Onunki sadece delice bir takıntıydı.

Mesaja uzun uzun bakarken kafamdan geçen düşünceler beni yormuştu. Verecek bir cevabım bile yoktu ona. Ama korkuyordum. Peşinden geldim demişti. En kısa zamanda kavuşucaz demişti. Deli gibi korkuyordum. Keşke söyledikleri sadece korkutmak için olsaydı.

Telefonu kapatıp yatağıma attım. Birkaç saniye hareketsiz donakaldıktan sonra biraz hava almak için pencerenin önüne yürüyüp camı açtım. Hala toprak kokusu vardı. Henüz hava açmamıştı ve koyu bulutlar gökyüzünü kaplıyordu. Biraz sonra da şimşekler çakmaya başladı. Her şimşeğin bir saniye ardından gök gürlüyordu. Panikle camı kapatıp uzaklaştım. 20 yaşına gelmiştim ama hala gök gürültüsü korkum vardı. Üstelik bu seferki gördüğüm en şiddetlisiydi.

Yatağıma girip uyumaya çalıştım. Ama hem aklımı karıştıran Gökhan hem de sürekli odayı aydınlatan şimşekler buna izin vermedi. Yatakta biraz döndükten sonra doğruldum ve düşündüm. Tek başıma kalırsam uyuyamayacaktım. Saate bakmamla işler daha da karıştı. 02.47. Herkesin uyuduğuna emindim. Bir istisna hariç ki bunlar Jimin ve Jungkook'tu. Aynı odadalarsa onların işi uzundu.

Ayağa kalkıp odadan çıktım. Sessiz adımlarla koridorda ilerlerken Yoongi'nin olduğunu düşündüğüm odaya yöneldim. Eğer yanlış odaya girersem büyük sıkıntı çıkabilirdi. Kimseyi uyandırmak istemiyordum. Zaten her adımımda şimşekler çakıyor, gök gürlüyor ve beni daha da korkutuyordu.

Kapının önüne geçip yavaşça kolu çevirdim. Kapıyı da aynı yavaşlıkla açarak yatakta yatan Yoongi'ye baktım. Uyanmamıştı. Rahatlıyarak içeri girdim ve kapıyı kapatayım dedim ki kapı sertçe çarptı. Buna açık pencere sebep olmuştu. İçimden 'siktir' dememle birileri uyanmıştı. Yoongi ufacık gözlerini bana yöneltti ve hafifçe doğruldu.

Boğuk sesiyle,
"Merve? Noldu neden uyanıksın?"

"Şey... Seni uyandırmak istememiştim özür dilerim."

"Sorun değil de noldu onu söyle."

Korktuğum için yanına geldiğimi bilsin istemiyordum.

"Bir şey olmadı. Sadece... Yanında uyuyabilir miyim?"

"Tabi... Tabi ki. Gel bakalım."

Yatağında kenara kaydı ve battaniyeyi açarak yanını işaret etti. Tam yanına gidecektim ki açık olan pencereye baktım.

Misunderstood (Yoongi İle Hayal Et)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin